Was heißt »verstehen« auf Türkisch?
Das Verb »verstehen« lässt sich wie folgt von Deutsch auf Türkisch übersetzen:
- anlamak
- çakmak
- kavramak
- iyi
- geçinmek
- bilmek
Deutsch/Türkische Beispielübersetzungen
Eine Frau sollte ihren Mann lieben und versuchen, ihn zu verstehen. Ein Mann sollte seine Frau sehr lieben und gar nicht erst versuchen, sie zu verstehen.
Bir kadın kocasını sevmeli ve onu anlamaya çalışmalı. Bir erkek karısını çok sevmeli ve anlamayı hiç de denememeli bile.
Manche Menschen verstehen nicht, dass ich mit Tieren spreche. Kein Problem, die Tiere verstehen es!
Bazı insanlar hayvarılarla konuşmanızı anlayamaz. Sorun değil hayvanlar anlar!
Ein Freund versteht dich, weil er dich mag. Aber ein Freund mag dich auch dann, wenn er dich nicht versteht.
Bir arkadaşın seni anlar, seni sevdiği için. Ama bir arkadaş seni halen sever, seni anlamasa da.
Ich verstehe kein Deutsch.
Almancayı anlamıyorum.
Ja, ich verstehe. Danke schön.
Evet, anlıyorum. Teşekkürler.
Ich verstehe nur Bahnhof.
Konuya Fransız kaldım.
Wenn ein Philosoph antwortet, verstehe ich meine Frage nicht mehr.
Bir filozof sorumu cevaplarsa, sorumu artık anlayamam.
Ich habe nichts verstanden.
Hiçbir şey anlamadım.
Ich verstehe.
Anlıyorum.
Aber ich will, dass du verstehst, was ich sage.
Ama ne söylediğimi anlamanı istiyorum.
Du kannst mich verstehen.
Sen beni anlayabilirsin.
Ich verstehe deine Sprache.
Dilini anlıyorum.
Je mehr du erklärst, desto weniger verstehe ich.
Ne kadar çok açıklarsan, o kadar az anlıyorum.
Wir verstanden uns prächtig.
Biz harika anlaşıyoruz.
Ich habe die Durchsage gerade nicht richtig verstanden.
Duyuruyu tam olarak doğru anlamadım.
Ich kann dieses Wort nicht verstehen.
Bu kelimeyi anlayamadım.
Ich verstehe nicht, was er sagt.
Onun ne dediğini anlamıyorum.
Ich verstehe dich nicht.
Sizi anlamıyorum.
Hast du mich verstanden?
Beni anladın mı?
Er versteht dich nicht.
O seni anlamıyor.
Ich verstehe deine Frage nicht.
Sorunu anlamıyorum.
Es ist sehr schwer, es zu verstehen.
Onu anlamak çok zor.
Sie verstehen doch Koreanisch, oder?
Korece anlıyorsunuz, değil mi?
Ich habe nicht verstanden, was er gesagt hat.
Onun ne dediğini anlayamadım.
Dieses Buch zu verstehen, übersteigt meine Fähigkeiten.
Bu kitabı anlamak benim becerilerimi aşar.
Ich verstehe, was Sie sagen.
Dediklerinizi anlıyorum.
Ich verstehe nicht, was er gesagt hat.
Onun ne dediğini anlamadım.
Es ist gewiss nicht leicht, das zu verstehen.
Bunu anlamak hiç de kolay değil.
Sie und ich müssen einander verstehen, und das unverzüglich.
O ve ben birbirimizi anlamak zorundayız ve bu derhal olmalı.
Tom verstand die Frage nicht.
Tom soruyu anlamadı.
Hasse nicht, was du nicht verstehst!
Anlamadığın şeyden nefret etme!
Wir erfahren und verstehen die Welt durch Signale, die von den Sinnesorganen empfangen und vom Gehirn interpretiert werden - und beide Etappen dieses Prozesses sind Verzerrungen unterworfen.
Dünyayı duyu organları tarafından alınan ve beyin tarafından yorumlanan sinyaller aracılığıyla deneyimliyor ve anlıyoruz - ve bu sürecin her iki aşaması da çarpıtmalara tabidir.
Tom versteht kein Französisch.
Tom Fransızca anlamıyor.
Ich sprach langsam, damit sie mich verstehen konnten.
Beni anlayabilsinler diye yavaş konuştum.
Ich verstehe nicht ganz, was du meinst.
Ne demek istediğini hiç anlamıyorum.
Ich habe nicht verstanden.
Anlamadım.
Tom konnte nicht verstehen, warum Mary über ihn lachte.
Tom Mary'nin ona niçin güldüğünü anlayamadı.
Davon verstehe ich nicht viel.
Bu konuda çok şey anlamıyorum.
Ich versuche zu verstehen, warum er das nicht gemacht hat.
Onu niye yapmadığını anlamaya çalışıyorum.
Je mehr du das Buch liest, um so weniger wirst du es verstehen.
Kitabı ne kadar çok okursanız, o kadar az anlayacaksınız.
Ich habe es noch nicht verstanden.
Henüz anlamadım.
Ich kann nicht verstehen, warum die Leute sich vor neuen Ideen fürchten. Ich fürchte mich vor den alten.
İnsanların yeni fikirlerden neden korktuklarını anlayamıyorum. Ben eskilerinden korkarım.
Ich habe diesen Text verstanden.
Ben o metni anladım.
Das sehe und verstehe ich.
Bunu görüyor ve anlıyorum.
Wie kannst du bloß etwas übersetzen, das du nicht verstehst?
Anlamadığın şeyi nasıl tercüme edebilirsin ki?
Ich verstehe nichts.
Hiçbir şey anlamıyorum.
Ben hiçbir şey anlamıyorum.
Ich hoffe sehr, du verstehst mich.
Umarım beni anlarsın.
Ich war einmal in der gleichen Situation, in der ihr jetzt seid, und darum verstehe ich euch gut.
Ben de bir defasında sizin şu an içinde bulunduğunuz durumu yaşamıştım. O yüzden sizi iyi anlıyorum.
Niemand versteht dich.
Seni kimse anlamıyor.
Tom versteht mich nicht.
Tom beni anlamıyor.
Er verstand mich nicht.
O beni anlamıyordu.
Tom kann dich verstehen.
Tom seni anlayabilir.
Glaubst du, dass ich dich nicht verstanden habe?
Seni anlamadığımı mı düşünüyorsun?
Ich verstehe nicht, wie ich so dumm sein konnte.
Nasıl bu kadar aptal olabildim, bilmiyorum.
Du musst dich zusammenreißen! Hast du verstanden?
Kendini toparlaman lazım, anladın mı?
Das kann ich, offen gestanden, nicht verstehen.
Açıkçası bunu anlayamıyorum.
Ich kann nicht verstehen, warum sich Tom auf diese Weise verhalten hat.
Tom'un neden böyle davrandığını anlayamıyorum.
Tom musste das Schild an der Tür dreimal lesen, bevor er es verstand.
Tom onu anlamadan önce kapıdaki levhayı üç kez okumak zorunda kaldı.
Ich habe nicht verstanden, was du gesagt hast.
Söylediklerini anlamadım.
Ich verstehe deinen Ärger.
Öfkeni anlıyorum.
Du scheinst nichts zu verstehen.
Bir şey anlıyor gibi görünmüyorsun.
Ich verstehe immer noch nichts.
Ben hâlâ hiçbir şey anlamıyorum.
Tom hat mich verstanden.
Tom beni anladı.
Je mehr du es mir erklärst, desto weniger verstehe ich es.
Bana ne kadar çok açıklarsan, o kadar az anlıyorum.
Meine Tochter, ich sage es zu dir. Meine Schwiegertochter, mögest du es verstehen.
Kızım sana diyorum, gelinim sen anla.
Manchmal verstehe ich dich nicht.
Bazen seni anlamıyorum.
Solange Sie mich nicht offen fragen, wie können Sie mich da verstehen?
Bana açık açık sormadıkça beni anlayabilir misiniz?
Tom versteht nicht viel vom Kochen.
Tom yemek pişirmede iyi değildir.
Ich bin wie ein fremdes Lied.Viele hören mich, aber nur wenige verstehen mich.
Yabancı bir şarkı gibiyim. Dinleyenim çok anlayanım az.
Ich könnte dir stundenlang zuhören, ohne ein Wort zu verstehen.
Tek kelime anlamadan, seni saatlerce diyebilirdim.
Ich hasse es, nichts zu verstehen, wenn Französisch gesprochen wird.
Fransızca konuşulduğunda hiçbir şey anlamamaktan nefret ediyorum.
Diese Sprache kann ich überhaupt nicht verstehen.
Bu dili hiç anlayamıyorum.
Viel braucht man nicht, um glücklich zu sein; Augen, die erkennen können, ein Herz welches versteht und eine Seele die lebt, reicht.
Mutlu olmak için çok şeye gerek yok. Gözün görsün, kalbin anlasın ve ruhun yaşasın.
Das Verrückte am Leben ist, dass man es vorwärts lebt und rückwärts versteht.
Hayatın çılgınlığı, ileriye doğru yaşamak ve geriye doğru anlamaktır!
Ich verstehe dich sehr gut.
Seni çok iyi anlıyorum.
Ich mag keine teuren Geschenke. Ein kuschligwarmer Kaffee und ein Freund, der mich versteht, reichen mir.
Ben pahalı hediyeleri sevmem. Sıcacık bir kahve ve beni anlayan bir dost yeter bana.
Wir sprechen die gleiche Sprache, aber trotzdem verstehen wir uns nicht.
Aynı dili konuşuyoruz, ama yine de birbirimizi anlayamıyoruz.
Wenn du glücklich bist, genießt du die Musik. Aber erst wenn du traurig bist, kannst du sie verstehen.
Eğer sen mutluysan, müziğin tadını çıkarırsın. Ama eğer üzgünsün, onu daha iyi anlayabilirsin.
Was hast du nicht verstanden?
Ne anlamadın?
Ich verstehe Englisch nicht gut.
İngilizceyi iyi anlayamıyorum.
Ich hoffe, eines Tages liest du dir alle meine Sprüche durch und verstehst, dass sie alle an dich gerichtet waren.
Umarım bir gün tüm yazdığım sözleri okur ve hepsinin senin için yazıldıklarını anlarsın.
Manchmal redet man, weil man verstanden werden möchte. Und manchmal schweigt man aus dem gleichen Grund.
Bazen insan anlaşılmak için konuşur. Ve bazen de insan aynı sebepten susar.
Ich weiß, dass Tom kein Französisch versteht.
Tom'un Fransızca anlayamadığını biliyorum.
Ich hatte es nicht verstanden.
Onu anlamadım.
Zwischen dem, was ich sage, und dem, was du verstehst, können Welten liegen.
Benim dediklerim ile senin anladıkların arasında dünya kadar farklılık olabilir.
Ich habe alles verstanden, was Tom gesagt hat.
Tom'un söylediği her şeyi anlayabildim.
Eines Tages wirst du verstehen, dass ich euch nicht verraten habe.
Size ihanet etmediğimi bir gün anlayacaksın.
Die, die sich gefunden haben, verstehen sich auch ohne Worte.
Birbirini bulanlar, sözcükler olmadan da anlaşırlar.
Die Menschen schließen mit denen, mit denen sie sich amüsieren können, Bekanntschaften, mit denen, von denen sie sich verstanden fühlen, Freundschaften, mit denen, mit denen sie gemeinsam weinen können, eine geschwisterliche Verbindung.
İnsanlar eğlenebildikleriyle arkadaş olurlar, anlatabildikleriyle dost, ağlayabildikleriyle kardeş.
Die verstehen sich prächtig.
Onlar çok iyi anlaşıyorlar.
Er kann alles verstehen, was sie sagt.
O, onun söylediği her şeyi anlayabilir.
Du solltest verstehen, dass das ernst ist.
Bunun ciddiyetini kavramalısın.
Du wirst es verstehen, wenn du einmal Kinder hast.
Çocukların olduğunda anlayacaksın.
Ich verstehe Englisch zwar, kann es aber nicht sprechen.
İngilizce anlayabiliyorum ama onu konuşamıyorum.
Sami lernte Arabisch, um den Koran besser zu verstehen.
Sami Kuran'ı daha iyi anlamak için Arapça öğrendi.
Synonyme
- fassen:
- sıkıca tutmak
- kennen:
- tanımak
- nachvollziehen:
- düşünüp anlamak
- sehen:
- görmek
Sinnverwandte Wörter
- hören:
- duymak
Antonyme
- sein:
- olmak
Türkische Beispielsätze
Sanırım siz o nedeni benden daha iyi biliyorsunuz.
Bu iyi bir sistem.
Gerçekten bilmek istiyor musun?
Doktor çağırsan iyi olur.
Kız kardeşim aynı zamanda en iyi dostumdur da.
En iyi inek satılmaz.
Hiç şüphesiz bu çok iyi bir haber.
O düşündüğü kadar iyi değil.
En iyi elektrikli süpürge hangisidir acaba?
Tom, böylesine iyi bir teklifi reddedemezdi.
Tom iyi bir insan değil.
Tom bana çok iyi davrandı.
Birlikte iyi vakit geçirdiniz mi?
Sen iyi bir diplomat olacaksın.
Bunu kimin yaptığını bilmek istiyorum.
Tom’dan bahsetmesek daha iyi.
Bugün iyi iş çıkardın.
Tom benden daha iyi piyano çalar.
Bu iyi bir sözlük.
Demokrasi, bizim layık olduğumuzdan daha iyi yönetilmeyeceğimizi garanti eden bir yöntemdir.
Übergeordnete Begriffe
- entscheiden:
- seçmek
Untergeordnete Begriffe
- fassen:
- sıkıca tutmak
- nachvollziehen:
- düşünüp anlamak