Was heißt »leben« auf Türkisch?
Das Verb »leben« lässt sich wie folgt von Deutsch auf Türkisch übersetzen:
- yaşamak
Deutsch/Türkische Beispielübersetzungen
Der Mensch lebt nicht, um zu essen, sondern er isst, um zu leben.
İnsan yemek için yaşamaz, tam tersi yaşamak için yer.
Leute, die in der Stadt leben, wissen nicht, wie angenehm es ist, auf dem Land zu leben.
Köyde ne güzel yaşıyorlar.
Genau genommen leben nur wenige Menschen wirklich in der Gegenwart, die meisten haben nur vor, einmal richtig zu leben.
Aslında çok az insan gerçekten anı yaşar, pek çoğu en iyi şekilde yaşamak için hep plan yapar.
Eine der wichtigsten Voraussetzungen, um ein fortschrittliches, zivilisiertes Leben zu führen: leben und leben lassen.
Aydın ve ilerici bir hayat sürdürebilmek için en önemli şartlardan biri: yaşamak ve yaşama izin vermek.
Manche Menschen leben, um zu essen. Andere hingegen essen, um zu leben.
Bazı insanlar yemek yemek için yaşarlar. Bazı insanlar ise yaşamak için yerler.
Mein Bruder lebt in Tokyo.
Erkek kardeşim Tokyo'da yaşıyor.
Wenige Menschen leben länger als hundert Jahre.
Az insan, yüz yıldan daha uzun yaşar.
Ich lebe alleine in diesem Haus.
Ben bu evde tek başıma yaşıyorum.
Er lebt in Osaka.
O, Osaka'da yaşıyor.
Ohne dich kann ich nicht leben.
Sensiz yaşayamam.
John lebt in New York.
John, New York'ta yaşıyor.
John, New York'ta yaşar.
Mein Onkel hat zehn Jahre lang in Paris gelebt.
Amcam on yıl Paris'te yaşadı.
Sie leben auf der anderen Seite der Straße.
Onlar sokağın diğer tarafında yaşıyorlar.
Sie lebt in London.
O Londra'da yaşamaktadır.
O, Londra'da yaşıyor.
Es lebe die Republik!
Yaşasın cumhuriyet!
Es ist schwer für mich, mit meinem kleinen Einkommen zu leben.
Bu küçük gelirle yaşamak benim için zor.
Optimisten leben länger.
İyimserler daha çok yaşar.
Der Alte lebt von seiner Rente.
Yaşlı adam emekli maaşı ile geçiniyor.
In der Welt, in der wir leben, ist es sehr wichtig zu wissen, wie man Stress abbaut.
Yaşadığımız dünyada, stresi nasıl azaltacağımızı bilmek çok önemlidir.
Sie lebt dort nicht mehr.
Artık orada yaşamıyor.
Wir leben alle auf dem Planeten Erde.
Hepimiz Dünya gezegeninde yaşıyoruz.
Ohne Maschinen können wir nicht mehr leben.
Makineler olmadan yaşayamayız.
Ich kann es nicht ertragen, alleine zu leben.
Yalnız yaşamaya dayanamıyorum.
Er hat kein Haus, in dem er leben kann.
Onun içinde yaşadığı bir evi yok.
Im Wald leben wilde Tiere.
Vahşi hayvanlar ormanda yaşarlar.
Yabani hayvanlar ormanda yaşar.
Beide Brüder leben noch.
Her iki erkek kardeş hâlâ hayatta.
Ihre Schwester lebt in Schottland.
Onun kız kardeşi İskoçya'da yaşar.
Onun kız kardeşi İskoçya'da yaşıyor.
Wenige Menschen leben mehr als ein Jahrhundert, aber viele erleben zwei Jahrhunderte.
Çok az insan bir asırdan fazla yaşar, ama çoğu iki asır görür.
Tom hat zwei Söhne. Beide leben in Boston.
Tom'un iki oğlu var. İkisi de Boston'da yaşıyor.
Mein Bruder lebt in San Diego.
Erkek kardeşim San Diego'da yaşıyor.
Er lebt in Saus und Braus.
Krallar gibi yaşıyor.
Ich lebe in der Türkei.
Türkiye'de yaşıyorum.
Türkiye'de yaşarım.
Wer ohne Verrücktheit lebt, ist nicht so weise, wie er meint.
Hayatında biraz delilik olmayan düşündüğü kadar bilge değildir.
Mein Onkel lebt in New York.
Amcam New York'ta yaşıyor.
Der Fortschritt lebt vom Austausch des Wissens.
İlerleme bilgi alışverşiyle olur.
Er lebt in einem Armenviertel Londons.
Londra'nın fakir bir bölgesinde yaşar.
Toms Familie lebt in Boston.
Tom'un ailesi Boston'da yaşıyor.
Ich lebe nicht in Finnland.
Finlandiya'da yaşamıyorum.
Wo lebst du genau?
Tam olarak nerede yaşıyorsun?
Einer der Hunde lebt.
Köpeklerden biri canlıdır.
Einige der Hunde leben.
Köpeklerden bazıları yaşıyor.
In der Welt, in der wir leben, ist es sehr wichtig, zu wissen, wie man eine Anspannung abbauen kann.
Yaşadığımız dünyada, gerilimi nasıl azaltacağımızı bilmek çok önemlidir.
Mein Onkel lebte viele Jahre im Ausland.
Amcam yıllarca yurt dışında yaşadı.
Ohne seine Hilfe würde ich jetzt nicht mehr leben.
Onun yardımı olmasa, şu an hayatta olmam.
Ich lebe derzeit in Moskau.
Şu anda Moskova'da yaşıyorum.
Tom lebte nie in Boston.
Tom, hiç Boston'da yaşamadı.
Ich will hier leben.
Burada yaşamak istiyorum.
Diese Mönche leben im Kloster.
Bu rahipler manastırın içinde yaşar.
Der alte Mann lebte allein.
Yaşlı adam tek başına yaşadı.
Sehr viele Menschen leben davon, dass die Wahrheit auf Erden so schwer zu finden ist: die Detektive, Rechtsanwälte, Richter, Schriftsteller, Wissenschaftler, Philosophen, Geistlichen und viele andere.
Dedektifler, avukatlar, yargıçlar, yazarlar, bilim adamları, filozoflar, din adamları ve diğerleri: Pek çok insan dünyada gerçeği bulmanın çok zor olduğu gerçeğiyle yaşıyor.
Wir leben im Informationszeitalter.
Enformasyon çağında yaşıyoruz.
Ich lebe in Istanbul.
İstanbul'da yaşıyorum.
Ich lebe in Antalya.
Antalya'da yaşıyorum.
Ich lebe in Boston.
Boston'da yaşıyorum.
Ich kann ohne Wasser leben.
Susuz yaşayabilirim.
Meine Eltern leben beide noch.
Anne babamın ikisi de halen yaşıyor.
In diesem Haus lebte der Dichter Friedrich Hölderlin, bewirtet von dem Tischler Zimmer und seiner Familie, von 1807 bis zu seinem Tod im Jahre 1843.
Şair Friedrich Hölderlin bu evde marangozhanesi ve ailesiyle birlikte 1807'den öldüğü yıl olan 1843'e kadar bir şekilde yaşadı.
Tom will leben.
Tom yaşamak istiyor.
Es ist teuer, in Japan zu leben.
Japonya'da yaşamak pahalı.
Wie viele Menschen leben in deiner Stadt?
Şehrinde kaç insan yaşıyor?
Tom will nicht in Boston leben.
Tom Boston'da yaşamak istemiyor.
Ich möchte auf Island leben.
Ben, İzlanda'da yaşamak istiyorum.
In der Stadt zu leben, ist etwas gänzlich anderes, als auf dem Lande zu wohnen.
Şehirde yaşamak şehir dışında yaşamaktan tamamen farklı bir şeydir.
Ich will nicht mehr in diesem Land leben.
Ben artık bu ülkede yaşamak istemiyorum.
Ich werde im Wohlstand leben.
Ben refah yaşayacağım.
Auf diese Art zu leben passt gar nicht zu Ihnen.
Bu şekilde yaşamak size yakışmıyor.
Willst du wirklich ewig leben?
Gerçekten sonsuza kadar yaşamak istiyor musun?
Tom möchte nicht länger hier leben.
Tom artık burada yaşamak istemiyor.
Tom lebt nicht mehr bei seinen Eltern.
Tom artık ailesi ile yaşamıyor.
Ich will nicht nach deinen Regeln leben.
Senin kurallarına göre yaşamak istemiyorum.
Er lebt in der Stadt.
O, şehirde yaşıyor.
Ich weiß nicht, wie lange Tom in Boston gelebt hat, aber es waren mindestens drei Jahre.
Tom'un Boston'da ne kadar yaşadığını bilmiyorum ama en az üç yıldı.
Sie lebt in England.
O, İngiltere'de yaşıyor.
Tom wird leben.
Tom yaşayacak.
Ich möchte an einem abgeschiedenen Ort leben.
Gözlerden uzak bir yerde yaşamak istiyorum.
Die Schwere des Lebens hebt sich eigentlich nur in Augenblicken von uns. Für diese Augenblicke muss man leben.
Yaşamın güçlükleri üzerimizden sadece kısacık anlar için kalkar. Bu anlarda hayatı yaşamaya bakmalıyız.
Klägliche Narren, die wir sind! Nur einen Augenblick haben wir zu leben und den machen wir uns so schwer, wie wir können!
İçinde bulunduğumuz şu acınası durum! Yaşamak için sahip olduğumuz sadece kısacık bir an ve biz bunu elimizden geldiğince güçleştirmek için uğraşıyoruz.
Ich lebe nicht in dieser Stadt.
Bu şehirde yaşamıyorum.
Hast du hier gelebt?
Burada yaşadın mı?
Sorge dich nicht, lebe!
Endişelenme, yaşa!
Toms Familie lebt in Australien.
Tom'un ailesi Avustralya'da yaşıyor.
Ich muss meine Jugend leben.
Ben gençliğimi yaşamalıyım.
Ich geh' leben! Kommst du mit mir?
Ben yaşamaya gidiyorum! Benimle geliyor musun?
Leben heißt lieben und lieben heißt leiden. Wenn du nicht leiden willst, dann liebe nicht. Aber wenn du nicht liebst, wofür lebst du dann?
Yaşamak sevmektir ve sevmek acı çekmektir. Acı çekmek istemiyorsan sevme ama sevmiyorsan niçin yaşıyorsun ?
Viel braucht man nicht, um glücklich zu sein; Augen, die erkennen können, ein Herz welches versteht und eine Seele die lebt, reicht.
Mutlu olmak için çok şeye gerek yok. Gözün görsün, kalbin anlasın ve ruhun yaşasın.
Deine Worte spiegeln deine Gedanken, deine Gedanken deine Taten, deine Taten dein Schicksal. Denke gut, lebe gut!
Düşüncen konuşmana, konuşman hareketine, hareketin kaderine yansır. Güzel düşün, güzel yaşa.
Träume nicht dein Leben, sondern lebe deine Träume!
Hayatını hayal etme, hayallerini yaşa!
Das Verrückte am Leben ist, dass man es vorwärts lebt und rückwärts versteht.
Hayatın çılgınlığı, ileriye doğru yaşamak ve geriye doğru anlamaktır!
Wer die Tiere nicht achtet, kann nicht menschlich leben.
Hayvanların hayatına saygı göstermeyen, insan gibi yaşayamaz.
Der Kater lebt jetzt bei Maria zu Hause, und es gefällt ihm dort sehr.
Kedi şu an Maria'nın evinde yaşıyor ve orayı çok seviyor.
Es lebe der Sport!
Yaşasın spor!
Wir leben alle unter der gleichen Sonne, aber wir haben nicht den gleichen Horizont.
Hepimiz aynı güneşin altında yaşıyoruz, ama aynı aydınlığa sahip değiliz.
Wir leben in einer schönen Stadt.
Biz güzel bir şehirde yaşıyoruz.
Güzel bir kentte yaşıyoruz.
Wir wollen leben.
Biz yaşamak istiyoruz.
Wer nur fürs Geld kämpft, hat nichts, wofür es sich zu leben lohnt.
Sadece para uğruna mücadele eden, hayatında yaşamaya değer bir şeye sahip değildir.
Weißt du, wie schwer es ist, verliebt zu leben?
Bilir misin ne zordur severek yaşamak.
Wir leben unsere Liebe heimlich.
Aşkımızı gizli yaşıyornuz.
Ich komme aus Istanbul. Jetzt lebe ich in Berlin. Hier lerne ich weiterhin Deutsch. Aber ich muss üben.
İstanbul'dan geliyorum. Şimdi Berlin'de yaşıyorum. Burada Almanca öğrenmeye devam ediyorum. Ama pratik yapmaya ihtiyacım var.
Tom, Maria, Johannes und Elke leben alle in Boston.
Tom, Mary, John ve Alice'in hepsi Boston'da yaşıyor.
Ich wusste nicht, dass Tom im Studentenheim lebt.
Tom'un öğrenci yurdunda kaldığını bilmiyordum.
Synonyme
- existieren:
- var olmak
- hausen:
- ikamet ekmet
- wohnen:
- oturmak
Antonyme
- sterben:
- ölmek
Türkische Beispielsätze
Amerika'da yaşamak istiyorum.
Tek başıma bir adada yaşamak zorunda kalsaydım,çok mutsuz olurdum.
Übergeordnete Begriffe
- existieren:
- var olmak
- sein:
- olmak
Untergeordnete Begriffe
- überleben:
- hayatta kalmak