Was heißt »neh­men« auf Türkisch?

Deutsch/Türkische Beispielübersetzungen

Willst du mich verdammt nochmal auf den Arm nehmen?!

Kafa mı buluyorsun benimle?

Du hättest kein Taxi nehmen brauchen.

Taksi çağırmana gerek yoktu.

Er nahm zurück, was er über sie gesagt hatte.

Onun hakkında söylediklerini geri aldı.

Ich nahm ein Taxi, um rechtzeitig dorthin zu kommen.

Oraya zamanında varmak için bir taksiye bindim.

Ken nahm versehentlich den falschen Bus.

Ken kazara yanlış otobüse bindi.

Du hast Recht. Ich werde ein Taxi nehmen.

Haklısın. Taksiyle gideceğim.

Die Bevölkerung nimmt zu.

Nüfus artıyor.

Falls ich meinen Zug verpasse, nehme ich den Bus.

Treni kaçırırsam, otobüse bineceğim.

Ich hätte das Geld nehmen sollen.

Parayı almalıydım.

Es war sehr nett von dir, dass du den ganzen Weg auf dich genommen hast, um mich zu sehen.

Beni görmek için uzun bir yoldan gelmen çok hoş.

Welchen Wagen hat er genommen?

O hangi arabayı aldı?

Je mehr du die „dichterische Freiheit“ in Anspruch nimmst, umso weniger bist du ein Dichter.

"Şiirsel özgürlük"ü ne kadar çok iddia ederseniz, o kadar az şair olursunuz.

Wer immer es möchte, kann es sich nehmen.

İsteyen onu alabilir.

Tom nahm seinen Mantel aus dem Kleiderschrank und zog ihn an.

Tom ceketini dolaptan aldı ve onu giydi.

Welches Auto soll ich deiner Meinung nach nehmen? Das rote oder das weiße?

Sence hangi arabayı almalıyım, kırmızıyı mı yoksa beyazı mı?

Fürs Laufen nimmt ein Hund kein Geld.

Koşmak için köpek para almaz.

Ich nehme die Herausforderung an!

Meydan okumayı kabul ediyorum!

Ich fürchte, Ihre Zeit zu sehr in Anspruch zu nehmen.

Çok fazla vaktinizi almaktan korkuyorum.

Wann hast du das letzte Mal jemanden bei der Hand genommen?

En son ne zaman birisinin elini tuttun?

Es wurde zur Kenntnis genommen, dass morgen ein Treffen stattfinden wird.

Yarın bir toplantı düzenleneceğinin bilgisi alındı.

Tom nahm einen Schluck von seiner Margarita und lächelte.

Tom margaritasından bir yudum aldı ve gülümsedi.

Als ich am 27. November abends zu Bett ging, nahm ich meine blinde Katze in den Arm und sagte zu ihr: „Du und ich, wir sind allein auf dieser Welt.“ Doch zwei Tage später ist meine blinde Katze gestorben, und ich bin ganz und gar allein geblieben.

27 Kasım günü gece yatağıma gittiğimde kör kedimi kucağıma aldım ve ona şunu dedim. "Bu dünyada seninle ben yalnız kaldık." Ama iki gün sonra kör kedim öldü ve yapayalnız kaldım.

Ich weiß nicht, was du magst; ich nehme jedenfalls ein Cola.

Seni bilmem ama ben bir kola içerim.

Was immer du verkaufst, wir werden es nicht nehmen.

Sattığın her neyse, almayacağız.

Ich nehme Antibiotika.

Ben antibiyotik alıyorum.

Die kleine Maria hat sich heimlich den Lippenstift aus dem Zimmer ihrer Mutter genommen.

Küçük Mary, annesinin odasındaki ruju gizlice aldı.

Für Maria und die Kinder nimmt sich Tom trotz seiner sehr fordernden Arbeit immer Zeit.

Artan işine rağmen, Tom' un çocuklar ve Maria için her zaman vakti vardır.

Ich nehme deine Bedingungen an.

Ben senin koşullarını kabul ediyorum.

Koşullarını kabul ediyorum.

Man soll sein eigenes Leben nicht ernster nehmen als ein Stück von Shakespeare! Aber auch nicht minder ernst!

Hayat; Shakespeare'den bir alıntı gibi ciddi yaşanmamalı! Fakat elbette daha azı da olmamalı!

Genau genommen leben nur wenige Menschen wirklich in der Gegenwart, die meisten haben nur vor, einmal richtig zu leben.

Aslında çok az insan gerçekten anı yaşar, pek çoğu en iyi şekilde yaşamak için hep plan yapar.

Ich nehme mir das volle Recht, meine Meinung zu ändern. Ich bin an jedem Tag ein anderer Mensch.

Fikrimi değiştirmeye hakkım var. Ben her gün yeni bir insanım.

Gerade der akademische Nachwuchs und der Mittelbau fühlen sich an Universitäten oft nicht ernst genommen.

Özellikle genç akademisyenler ve orta düzey personel, üniversitelerde ciddiye alınmadıklarını düşünürler.

Wenn mir kalt war, nahm sie meine Hände in ihre Hand, so wärmte mich meine Mutter immer auf.

Ben üşüyünce avucunun içine alırdı ellerimi, öyle ısıtırdı beni annem.

Ihr habt ein Bad genommen.

Yıkandınız.

Wir wollten ein Bad nehmen.

Banyo yapacaktık.

Warum fliegen, wenn du den Zug nehmen kannst?

Uçmak neden trene binmek varken?

O Herr, lass es Verstand regnen und nimm den Bedürftigen die Regenschirme weg!

Allahım, akıl yağdır ve muhtaçların ellerinden şemsiyelerini al!

Du kannst nicht jeden mit ins Morgen nehmen, manche müssen auch im Gestern bleiben.

Herkesi yarına götüremezsin, bazıları dünde kalmalı.

Du kannst nicht jeden mit in die Zukunft nehmen, manche müssen in der Vergangenheit bleiben.

Herkesi geleceğe götüremezsin, bazıları geçmişte kalmalı.

Ist es erst Mittwoch? Diese Woche nimmt auch gar kein Ende.

Daha yeni çarşamba mı? Bu hafta da bitmek tükenmek bilmiyor.

Lass uns zwei nehmen.

İki tek atalım.

Manchmal ist es an der Zeit, sich Zeit zu nehmen.

Bazen kendine zaman ayırmanın zamanıdır.

Dürfen wir Platz nehmen?

Oturabilir miyiz?

Ich nehme dein Wörterbuch.

Sözlüğünü alıyorum.

Kann ich eine Tasse Kaffee nehmen?

Bir bardak kahve alabilir miyim?

Maria nimmt Ballettunterricht.

Mary bale dersleri alıyor.

Wenn du wirklich gehen willst, dann nimm meine Liebe mit! Ich brauche sie nicht mehr.

Eğer gerçekten gitmek istiyorsan, sevgimi yanına al! Artık ona ihtiyacım yok.

Ich nehme Vitamine.

Vitamin alıyorum.

Lass dir von niemandem deine Einzigartigkeit nehmen, denn es gibt schon genügend Marionetten auf der Welt.

Eşsizliğini kimsenin elinden almasına izin verme, çünkü dünyada yeterince kukla var.

Die Polizei nahm vier Männer fest.

Polis dört adamı tutukladı.

Tom nahm die Einladung mit Freude an.

Tom daveti memnuniyetle kabul etti.

Ich nehme oft an Konferenzen teil.

Ben sık sık konferanslara katılırım.

Dieser Regen nimmt kein Ende.

Bu yağmurun dineceği yok.

Er nahm sich selbst den größten Apfel.

O, kendisine en büyük elmayı aldı.

Frauen werden nicht ernst genommen.

Kadınlar ciddiye alınmıyor.

Ich nehme zwei Aspirin, bevor ich ins Bett gehe; ich habe Halsschmerzen.

Yatmadan önce iki aspirin alacağım, çünkü boğaz ağrım var.

Synonyme

fas­sen:

kavramak

sıkıca tutmak

schnap­pen:

kapmak

Antonyme

ge­ben:

vermek

Türkische Beispielsätze

• Tom, Mary'nin ne satın almak istediğini biliyordu.

• Ben eşyalarımı almak istiyorum.

• Bir ev almak istiyorum.

• Memnuniyetle detaylı bilgi almak isterim.

• Neden onu Tom için satın almak istiyorsun?

• O benzin almak zorunda.

• Tom'a ne almak istediğimi zaten söyledim

• Arabadan bir şey almak zorundaydım.

• Bir ev satın almak istiyorum.

• O bir sürücü belgesi almak için çok genç.

• Tom benden tekrar ödünç para almak istiyor.

• Hangisinden almak istersin?

• Tom'un bir ev almak için yeterli parası yok.

• Yeni bir bilgisayar almak istiyorum.

• Bunu da almak zorundasın!

• Kitap satın almak istiyorsunuz.

• Babam kartpostal almak için dışarı gitti.

• O tam olarak almak istediğim şey.

• Satın almak istediğim odur.

• Beni almak için aradı.