Was heißt »Au­ge« auf Türkisch?

Das Substantiv »Au­ge« lässt sich wie folgt von Deutsch auf Türkisch übersetzen:

  • göz

Deutsch/Türkische Beispielübersetzungen

Sie hat blaue Augen.

Onun mavi gözleri var.

Diese Puppe hat große Augen.

Bu bebeğin büyük gözleri var.

Meine Augen sind müde.

Gözlerim yorgun.

Dieser Unfall ist vor seinen Augen passiert.

Bu kaza onun gözünün önünde oldu.

Eine Krähe hackt der anderen kein Auge aus.

Kurt komşusunu yemez.

Aus den Augen, aus dem Sinn.

Gözden uzak olan, gönülden uzak olur

Sie hat grüne Augen und hellbraune Haare.

Onun yeşil gözleri ve açık kahverengi saçları var.

Seine Augen sind größer als sein Magen.

Onun gözleri midesinden daha büyük.

Eine fette weiße Katze saß auf einer Mauer und beobachtete sie mit schläfrigen Augen.

Tombul beyaz bir kedi, duvarın üstüne oturdu ve onları uykulu gözlerle seyretti.

Öffnen Sie bitte die Augen.

Gözlerini aç lütfen.

Hier ist mein Geheimnis. Es ist ganz einfach: man sieht nur mit dem Herzen gut. Das Wesentliche ist für die Augen unsichtbar.

Verecegim sir çok basit: insan ancak yüregiyle baktigi zaman dogruyu görebilir. Gerçegin mayasi gözle görülmez.

Ich liebe ihre Augen.

Onun gözlerini seviyorum.

Man lese diese Gedichte in Stille, mit geschlossenen Augen, und versuche, zu sehen, wie die Wörter im Leeren schweben!

Bu şiir sessizlikte, kapalı gözlerle, kelimelerin boşlukta nasıl süzüldüğünü görmeye çalışarak okunur.

Die Frauen machen sich nur deshalb so schön, weil das Auge des Mannes besser entwickelt ist als sein Verstand.

Kadınların kendilerini bu kadar güzelleştirmesinin tek nedeni erkeğin gözlerinin aklından daha gelişmiş olmasıdır.

Der alte Mann ist auf einem Auge blind.

Yaşlı adamın bir gözü kördür.

Ich habe ein blaues Auge.

Siyah bir gözüm var.

Die besten Entdeckungsreisen macht man, indem man die Welt mit anderen Augen betrachtet.

En güzel keşif yolculuklarını, dünyaya bakış açımızı değiştirdiğimizde yaparız.

Macht nicht die Augen zu!

Gözlerini kapatma.

Gözlerini kapama.

Hätte ich doch nur zehn Augen! Dann könnte ich fünf Bücher gleichzeitig lesen!

Keşke on gözüm olsaydı! Böylece aynı anda beş kitap okuyabilirdim.

Ich habe rote Augen.

Gözlerim kırmızı.

Warum schaust du mir nicht in die Augen?

Neden gözlerimin içine bakmıyorsun?

Ihre Augen sind strahlend blau.

Onun gözleri masmavi.

Tom und Maria spielten zur weiteren Erhöhung der Schwierigkeit mit verbundenen Augen Schach gegeneinander. Johannes führte die Figuren und notierte die Züge.

Zorluğu daha da artırmak için Tom ve Mary birbirlerine karşı gözleri bağlı satranç oynadılar. Johannes taşları yönetti ve hamleleri kaydetti.

Mach die Augen auf, Tom!

Gözlerini aç, Tom.

Ich glaube nichts, was ich nicht mit eigenen Augen gesehen habe.

Gözümle görmediğim hiçbir şeye inanmam.

Die Augen nach vorne, bitte.

Gözler ileri, lütfen.

Gözler önde, lütfen.

Ich sah ihm in die Augen, um erkennen zu können, ob er die Wahrheit sagte.

Doğruyu söyleyip söylemediğini anlamak için gözlerinin içine baktım.

Sie weinte sich die Augen aus dem Kopf.

İki gözü iki çeşme ağlıyordu.

Alle am Nachthimmel mit bloßem Auge sichtbaren Sterne gehören zum System der Milchstraße, der auch die Sonne angehört.

Gece gökyüzünde çıplak gözle görülebilen yıldızların hepsi, Güneş'in de içinde bulunduğu Samanyolu Galaksisi'ne aittir.

Das Auge ist ein Fenster, das ins Herz schaut.

Göz bir penceredir gönüle bakar.

Maria hat schöne Augen.

Mary'nin güzel gözleri var.

Öffnet die Augen!

Gözlerinizi açın!

Öffne deine Augen!

Gözlerini aç!

Heute war ein anstrengender Tag, der Schlaf fließt mir aus den Augen.

Bugün yorucu bir gündü, uyku gözümden akıyor.

Der Mensch kann Wunder nur erleben, wenn er bereit ist, sein Herz und seine Augen für sie zu öffnen.

İnsan mucizeleri ancak yüreğini ve gözlerini ona açık tutmaya hazır olduğunda yaşayabilir.

Je tiefer ich in deine Augen schaue, umso mehr bemerke ich, wie schön das Leben wirklich ist.

Gözlerine daha derin baktığımda, hayatın çok güzel olduğunu daha iyi anlıyorum.

Maria hat grüne Augen.

Mary'nin yeşil gözleri var.

Ich habe wirklich schlechte Augen.

Gerçekten kötü gözlerim var.

Viel braucht man nicht, um glücklich zu sein; Augen, die erkennen können, ein Herz welches versteht und eine Seele die lebt, reicht.

Mutlu olmak için çok şeye gerek yok. Gözün görsün, kalbin anlasın ve ruhun yaşasın.

Meine Augen sind schon ganz viereckig vom Computer. Genug für heute, gute Nacht Leute.

Gözlerim bilgisayardan dört köşe oldu. Bu günlük bu kadar yeter, millet, iyi geceler.

Und manchmal schließe ich meine Augen, damit ich dich sehen kann.

Ve bazen seni görebilmek için gözlerimi kapatıyorum.

Ve bazen gözlerimi kapatıyorum böylece seni görebiliyorum.

Woran deine Augen hängen bleiben, zeigt dir, wonach deine Seele sucht.

Bir şeye gözlerinin takılı kalması, sana ruhunun neyi aradığını gösterir.

Man hat je zwei Ohren und Augen, jedoch nur einen Mund, um viel sehen und viel hören, aber nur wenig reden zu können.

Göz ile kulak iki, ağız tek. Çok görüp, çok dinleyip, az konuşmak için.

Man sieht nur mit dem Herzen gut, das Wesentliche ist für die Augen unsichtbar.

Sadece yüreğimizle her şey iyi görürüz, önemli unsurlar gözlerimize kendini göstemez.

Sie hat blonde Haare und blaue Augen.

Saçları sarı, gözleri mavi.

Ich habe dich nicht gesucht, aber als ich zum ersten Mal in deine Augen sah, wusste ich, dass ich zu Hause war.

Seni aramadım, ama gözlerine ilk baktığımda, yuvama geldiğimi anladım.

Je tiefer ich in deine Augen schaue, umso mehr merke ich, wie schön das Leben wirklich ist.

Gözlerine ne kadar derin baksam bir o kadar hayatın ne denli güzel olduğunu anlıyorum.

Maria sah Tom in die Augen.

Mary Tom'un gözlerine baktı.

Ali vertraue ich mit geschlossenen Augen.

Ali'ye gözüm kapalı güvenirim.

Was für eine Person bist du in den Augen deiner Mitmenschen?

Yakınlarının gözünde nasıl birisin?

Sie hatte schwarzes Haar und dunkle Augen.

O siyah saçları ve koyu renkte gözleri vardı.

Hat Emily grüne Augen?

Emily'nin yeşil gözleri mi var?

Synonyme

Punkt:
nokta

Antonyme

Haut:
cilt
deri
Na­se:
burun
kababurun balığı
Ohr:
kulak

Türkische Beispielsätze

  • Buna bir göz atmanı istiyorum.

  • İçeri gelin ve şuna bir göz atın.

  • Şuna bir göz at, lütfen.

  • İçeri girip odalara bir göz atmak ister misin?

  • Artık bu durumu göz ardı edemiyorum.

  • Evdekilere göz kulak ol.

  • Tamam. Bunu göz önünde bulunduracağım.

  • O ona bir göz atsın.

  • Gerçeğin göz ardı edilmesindense bir skandal olması daha iyidir.

Übergeordnete Begriffe

Fett:
yağ
Punkt:
nokta

Auge übersetzt in weiteren Sprachen:

Quellen:
  1. [Übersetzungen] Wiktionary-Autoren: Auge. In: Wiktionary – Das freie Wörterbuch, 2023, [online] de.wiktionary.org, CC BY-SA 3.0
  2. [Synonyme] OpenThesaurus-User: Auge. In: OpenThesaurus – Das freie Wörterbuch für Synonyme, 2023, [online] openthesaurus.de, CC BY-SA 4.0
  3. [Beispielübersetzungen] User-generated content: Satz Nr. 341602, 345541, 353662, 358437, 412417, 412470, 432722, 522700, 524541, 664184, 1566143, 2054589, 2063548, 2217712, 2336128, 2692279, 2766823, 2768553, 3099402, 3495862, 3699148, 3871099, 4156383, 4237384, 4332714, 4560032, 5032902, 5032948, 5379990, 5386294, 5428886, 5639702, 5639718, 5639728, 5653909, 5809452, 5821528, 5957475, 6202652, 6401284, 6483170, 6581529, 6885162, 6901338, 6971956, 7201632, 7548397, 7857715, 8294470, 9716229, 10454885, 11252560, 3489031, 3708833, 3710973, 3740631, 3842706, 4030197, 4391394, 5078684 & 11490147. In: tatoeba.org, CC BY 2.0 FR