Was heißt »ste­hen« auf Türkisch?

Deutsch/Türkische Beispielübersetzungen

An guten Tagen steht jeder zu dir; an schlechten Tagen und Tagen der Krankheit hingegen steht nur Allah zu dir.

İyi gününde herkes yanında olur; kötü ve hasta gününde ise yalnız Allah yanında olur.

Viele Wissenschaftler stehen im Ruf, exzentrisch zu sein.

Birçok bilim adamı eksantrik olmakla ünlüdür.

„Wofür steht ‚Ufo‘?“ – „Ich glaube, das bedeutet ‚unbekanntes Flugobjekt‘.“

UFO ne demek? Sanırsam, tanımlanamayan uçan nesne demek.

Das steht außer Frage.

O söz konusu değil.

Diese Stühle stehen im Weg.

Şu sandalyeler yolu kapatıyor.

Heute früh war der Zug so voll, dass ich keinen freien Sitz gefunden habe und den ganzen Weg stehen musste.

Bugün sabahleyin tren o kadar doluydu ki boş bir yer bulamadım ve tüm yol ayakta durmak zorunda kaldım.

Dieser Hut steht dir gut.

Bu şapka üzerinde iyi durdu.

Auf dem Tisch steht eine Vase.

Masanın üzerinde vazo var.

Wann stehst du auf?

Ne zaman kalkarsın?

Sie stehen morgens um halb sieben auf.

Sabahları altı buçukta kalkıyorlar.

Er fuhr immer etwas schneller als die anderen. Jetzt hat sich seine Durchschnittsgeschwindigkeit erheblich verringert, denn sein Auto musste zwei Wochen lang zur Reparatur der Karosserie still stehen.

Her zaman diğerlerinden daha hızlı araba kullanırdı. Şimdi ise ortalama hızı oldukça azaldı çünkü arabası iki haftadır kaporta tamiri için bekliyor.

Tom steht oft lange unter der Dusche.

Tom sık sık duşta oluyor

Der Industrie stehen einige Änderungen bevor.

Sektör bazı değişikliklerle karşı karşıya.

Dieses Haus steht zur Vermietung.

Ev kiraya uygun.

Die Rosen im Garten stehen in voller Blüte.

Bahçedeki güller tam çiçeklenmişti.

Es steht außer Zweifel, dass er ihn liebt, aber er wird ihn nicht heiraten.

Onu sevdiğine şüphe yok ama onunla evlenmeyecek.

Das steht bei weitem nicht fest.

O hiçbir şekilde kesin değil.

Das Auto steht vor der Garage.

Araba garajın önünde.

Der Wirt stand in der Ecke, schaute und wusste nicht, was er sagen sollte.

Ev sahibi köşede durmuş, ne diyeceğini bilemez bir halde bakıyordu.

Der Hut steht ihr perfekt.

Şapka ona mükemmel bir şekilde uyuyor.

Am Stadtrand steht ein Bus bereit, um uns weiterzufahren.

Şehir dışında bizi götürmeye hazır bir otobüs bekliyor.

Es steht außer Zweifel, dass ein kurzer Artikel dieses Thema bestenfalls anreißen kann.

Kısa bir yazının en iyi ihtimalle bu konuya değinebileceğine şüphe yok.

Sie haben einen wunderbaren Text geschrieben! Es steht außer Zweifel: Sie haben eine poetische Seele und ein großes Talent.

Harika bir metin yazdınız! Şiirsel bir ruhunuz ve büyük bir yeteneğiniz olduğuna şüphe yok.

Das kann ich, offen gestanden, nicht verstehen.

Açıkçası bunu anlayamıyorum.

Ich will stehen.

Ayakta durmak istiyorum.

Es hätte in der Macht des Präsidenten gestanden, die Männer mit einer einfachen Unterschrift vor der Hinrichtung zu bewahren.

Başkanın adamları bir kalem oynatmayla ipten alacak gücü vardı.

Kämm dir die Haare nicht mehr seitlich, das steht dir nicht.

Saçlarını bir daha yan tarama, sana yakışmıyor.

Er liefert eine Kiste mit Äpfeln aber vor ihm stehen noch zwei Kisten.

Bir kasa elmayı getiriyor ama önünde iki kasa elma daha var.

Es steht nichts Interessantes in der Zeitung.

Gazetede ilginç bir şey yok.

Diese Hose steht mir gut.

Bu pantolon bana iyi oldu.

Mein Name steht in der Zeitung.

Adım gazetede.

Mein Name steht in den Zeitungen.

Adım gazetelerde.

Das Abendessen steht auf dem Tisch.

Akşam yemeği masada.

Der Bus blieb sofort stehen.

Aniden otobüs durdu.

Ich stehe nicht auf der Liste.

Listede değilim.

Die Welt steht Kopf, dennoch wünsche ich dir einen schönen Tag.

Dünya tersine dönmüş, yine de güzel bir gün dilerim.

Bei uns Zuhause ist die Zeit stehen geblieben. Bei uns ist immer Herbst.

Bizim evde zaman durdu. Bizde hep sonbahar.

Wenn du in mein Leben eintreten möchtest: die Tür ist offen. Wenn du dich von mir entfernen möchtest: die Tür ist offen. Ich habe nur eine Bitte an dich: bleibe nicht in der Tür stehen, denn so blockierst du nur den Verkehr!

Eğer hayatıma girmek istiyorsan: kapı açık. Eğer benden uzaklaşmak istiyorsan: kapı açık. Sadece bir isteğim var senden: kapıda durma çünkü öyle trafiği tıkıyorsun!

Hayatıma girmek istersen: kapı açık. Benden uzaklaşmak istiyorsan: kapı açık. Senden sadece tek bir ricam var: kapı eşiğinde durma, (alternatifler için) yolu kapatıyorsun!

Der Verkäufer steht auf der Strasse.

Satıcı caddede duruyor.

Kinder fallen und stehen wieder auf, so werden sie erwachsen.

Çocuklar düşe kalka büyüyor.

Tom stand zwischen Johannes und Maria.

Tom John ve Mary arasında durdu.

Die Kühlschranktür stand offen.

Buzdolabı kapısı açıktı.

Was steht morgen auf dem Programm?

Yarın için program nedir?

Yarının programı nedir?

Im Garten steht ein großer Kirschbaum.

Bahçede büyük bir kiraz ağacı var.

Tom steht an der Stelle 1 800 132 420 der reichsten Leute der Welt.

Tom dünyadaki 1.800.132.420. en zengin adamdır.

Unser Haus steht zum Verkauf.

Evimiz satılık.

Diese Krawatte steht ihm gut.

Bu kravat ona iyi uyar.

Synonyme

fer­tig:

hazır

tamam

le­sen:

okumak

lie­ben:

sevmek

un­ter­schrei­ben:

imzalamak

ver­eh­ren:

yüceltmek

Antonyme

ge­hen:

çalışmak

devam etmek

gitmek

işlemek

ispat etmek

kanıtlamak

satmak

tolerans göstermek

yetişmek

yürümek

sit­zen:

oturmak

Türkische Beispielsätze

• Genç olmak, okula gitmek zorunda kalmak demektir.

• Bundan pişman olmak üzereyim.

• Tom aşık olmak için çok meşgul olduğunu söylüyor.

• O, bir şarkıcı olmak istiyor.

• Tom'a destek olmak için buradayım.

• Tom orada olmak istedi.

• Hayalim bir pilot olmak.

• Zengin olmak acaba nasıl bir şey?

• Adaptasyon hayatta kalmak için anahtardır.

• Burada kalmak zorundayım.

• Tom kalmak istiyor.

• Dürüst olmak gerekirse, onun iyi bir patron olduğunu düşünüyorum.

• Evde kalmak ve bir kitap okumak istiyorum.

• Sana sorun olmak istemem.

• Muvaffak olmak her insanın arzusudur.

• Burada ne kadar kalmak istiyorsun?

• Büyüdüğünde ne olmak istersin?

• Bir kuş değilim ama olmak isterdim.

• Gideceği yere ulaştığından emin olmak için mektubu taahhütlü gönderin.

• Onlar zengin olmak istiyorlar.