Was heißt »immer« auf Türkisch?
Das Adverb »immer« lässt sich wie folgt von Deutsch auf Türkisch übersetzen:
- daima
- hep
- her zaman
- sık
Deutsch/Türkische Beispielübersetzungen
Wie gut du auch immer bist, es wird immer Leute geben, die besser sind, als du.
Ne kadar iyi olursanız olun, her zaman sizden daha iyi insanlar olacaktır.
Es gibt immer mehr Straßen und immer weniger Ziele.
Gittikçe daha fazla yol ve gittikçe daha az varış noktası var.
Ich bekomme immer mehr graue Haare.
Giderek daha fazla saçım beyazlıyor.
Er ist immer noch voller Energie.
O hâlâ enerji dolu.
Ich bin immer beschäftigt.
Ben daima meşgulüm.
Ich werde dich immer lieben.
Seni her zaman seveceğim.
Mein Vater spricht immer mit sehr lauter Stimme.
Babam her zaman çok yüksek bir sesle konuşur.
Ich wollte dich immer treffen.
Hep seninle tanışmak istemiştim.
Her zaman seninle tanışmak istemiştim.
Ich gebe den Bettlern immer etwas.
Dilencilere hep bir şeyler veririm.
Die Alten wissen nicht immer mehr als die Jungen.
Giderek daha fazla insan iş ve ev arasında gidip geliyor.
Es wurde immer größer.
O gittikçe büyüdü.
In Hokkaido ist es nicht immer kalt.
Hokkaido'da her zaman soğuk değildir.
Mein Rücken schmerzt immer noch.
Sırtım hala ağrıyor.
Sie glaubt mir immer.
O, bana her zaman inanır.
Ich bin immer hungrig.
Ben her zaman aç hissediyorum.
Das Zimmer meines Bruders ist immer unaufgeräumt.
Kardeşimin odası hep dağınıktır.
Sie hat immer wieder beteuert, dass sie unschuldig sei.
O sürekli suçsuz olduğunu iddia etti.
Er konnte immer sagen, aus welcher Richtung der Wind weht.
Rüzgarın ne yönden estiğini her zaman söyleyebilirdi.
Sie passte sich immer an die neue Umgebung an.
O, yeni çevreye her zaman uyum sağlar.
Er fuhr immer etwas schneller als die anderen. Jetzt hat sich seine Durchschnittsgeschwindigkeit erheblich verringert, denn sein Auto musste zwei Wochen lang zur Reparatur der Karosserie still stehen.
Her zaman diğerlerinden daha hızlı araba kullanırdı. Şimdi ise ortalama hızı oldukça azaldı çünkü arabası iki haftadır kaporta tamiri için bekliyor.
Tom und Maria spielen fast immer Tennis nach der Schule.
Tom ve Maria okuldan sonra, neredeyse sürekli tenis oynarlar.
Wer auch immer das Buch möchte, kann es haben.
Kitabı isteyen herkes onu alabilir.
Der Fisch, den man nicht fängt, ist immer groß.
Kaçan balık büyük olur.
Das ist das, was ich immer sage.
Bu hep söylediğim şey.
Meine Mutter wacht immer vor den anderen auf.
Annem hep herkesten önce uyanır.
Während wir heranwachsen, entdecken wir, dass die Wahrheit zu sagen nicht immer eine gute Idee ist.
Büyürken, gerçeği söylemenin her zaman güzel bir fikir olmadığını fark ediyoruz.
Das ist der Grund, warum du immer gesund warst.
Her zaman sağlıklı olmanızın nedeni odur.
Sie sagt immer nette Sachen über ihn, besonders wenn er in der Nähe ist.
O onun hakkında her zaman güzel şeyler söyler, özellikle o etrafta olduğunda.
Tom wollte immer schon den Fujiama besteigen. Aber bislang hatte er nicht die Zeit dafür gefunden.
Tom her zaman Fuji Dağı'na çıkmak istemişti fakat şimdiye kadar, bunu yapmak için zaman bulamamıştı.
Sie sagte immer wieder, dass sie unschuldig sei.
Durmadan masum olduğunu söyledi.
Das Leben wird immer komplexer.
Hayat her zaman daha karmaşık olacaktır.
Tom liebt Zombiefilme und sieht sich, wann immer möglich, welche an.
Tom zombi filmlerini sever ve fırsat buldukça seyreder.
Er ist immer knapp bei Kasse.
O her zaman paraya sıkışıktır.
Das Gerücht ist immer größer als die Wahrheit.
Söylenti daima gerçekten daha büyüktür.
Ich kann schlafen, wo immer ich bin.
Her zaman olduğum yerde uyuyabilirim.
Mayuko möchte immer das Beste.
Mayuko her zaman en iyisi istiyor.
In letzter Zeit schreibt er mir immer weniger häufig.
Bu günlerde bana gittikçe daha az sıklıkta yazıyor.
Es ist immer einen Versuch wert.
Her zaman denemeye değer.
Böses hört man immer mehr als Gutes.
Her zaman iyi şeylerden daha çok, kötü şeyler duyarsın.
Ein Mann soll immer mehr wollen, als er leisten kann.
Bir erkek her zaman gücünün yettiğinden fazlasını istemelidir.
Wer immer es möchte, kann es sich nehmen.
İsteyen onu alabilir.
Man kann nicht immer perfekt sein. Wichtig ist, sich zu bemühen.
Her zaman mükemmel olunmaz.Önemli olan çabalamaktır.
Es funktioniert noch immer nicht.
Hâlâ çalışmıyor.
Wir verbringen immer mehr Zeit am Rechner.
Bilgisayar başında giderek daha fazla zaman geçiriyoruz.
Fußball ist ein einfaches Spiel. 22 Männer jagen 90 Minuten einem Ball nach und am Ende gewinnen immer die Deutschen.
Futbol basit bir oyundur.22 Adam bir topun peşinden 90 dakika boyunca koşar ve sonunda hep Almanların kazandığı bir oyundur.
Tom spricht immer Französisch.
Tom her zaman Fransızca konuşur.
Geradeheraus zu fragen ist immer der bessere Weg.
Açıkça sormak her zaman daha doğru bir yoldur.
Wer immer dieses Buch geschrieben hat, er ist sehr gescheit.
Bu kitabı kim yazmışsa, o çok zeki.
Ich bin noch immer allein.
Hâlâ yalnızım.
Wir haben immer recht.
Her zaman haklıyız.
Wir sind immer hungrig.
Her zaman açız.
Wir sind immer glücklich.
Her zaman mutluyuz.
Wir sind immer vorsichtig.
Her zaman dikkatliyiz.
Wir sind immer beschäftigt.
Her zaman meşgulüz.
Es gibt immer mehr Schlechtere als Gute.
Her zaman iyiden daha fazla kötü vardır.
Ich weiß, dass du noch immer an mich denkst.
Hâlâ beni düşündüğünü biliyorum.
Mein Hund folgt mir, wann immer ich weggehe.
Ne zaman gitsem, köpeğim beni izler.
Begrüßen Sie die Leute immer so?
İnsanları hep böyle mi karşılarsınız?
Ehrlichkeit ist nicht immer das beste Vorgehen.
Dürüstlük her zaman en iyi yöntem değildir.
Obwohl Tom bereits über vierzig ist, wohnt er noch immer bei seinen Eltern.
Tom 40'lı yaşlarda olmasına rağmen halen anne ve babasıyla yaşıyor.
Ein Teil der Heilung war schon immer, geheilt werden zu wollen.
İyileşmeyi istemek her zaman iyileşmenin bir parçasıydı.
Das Leben ist ein Kompass, und seine Nadel weist immer auf den Tod.
Yaşam bir pusula ve ibresiyse hep ölümü gösteriyor.
Liebst du Tom noch immer?
Tom'u hâlâ seviyor musun?
Obwohl sie schon fünfzig ist, ist sie immer noch atemberaubend.
50 yaşında olmasına rağmen, hâlâ nefes kesici.
Tom war immer ein stilles Kind.
Tom her zaman sakin bir çocuktu.
Der Kunde hat immer recht.
Müşteri her zaman haklıdır.
Was immer du verkaufst, wir werden es nicht nehmen.
Sattığın her neyse, almayacağız.
Tom ist noch immer dort.
Tom hâlâ orada.
Du bist immer beschäftigt.
Sen her zaman meşgulsün.
Ich habe immer befürchtet, dass das passieren würde.
Bunun olacağından her zaman korktum.
Tom scheint immer zur gleichen Zeit wie ich da zu sein.
Tom her zaman benimle aynı zamanda orada gibi görünüyor.
Wir zahlen immer den gleichen Betrag.
Biz her zaman aynı miktarı öderiz.
Tom regt mich immer auf.
Tom her zaman beni sinirlendiriyor.
Tom ist immer noch sehr verärgert.
Tom hâlâ çok kızgın.
Warum bist du immer so ärgerlich?
Neden her zaman bu kadar kızgınsın?
Obwohl sie ihn nicht mehr liebt, liebt Tom Mary immer noch.
O onu artık sevmese bile Tom hâlâ Mary'yi seviyor.
Ich verstehe immer noch nichts.
Ben hâlâ hiçbir şey anlamıyorum.
Als Kinder sind wir immer seilgesprungen.
Çocukken hep ip atlardık.
Tom ist immer höflich.
Tom her zaman kibar.
Ich wollte schon immer ein Kind haben.
Her zaman bir çocuk istedim.
Ich habe dich immer geliebt, Tom.
Seni her zaman sevdim, Tom
Du sagtest, du würdest immer an meiner Seite sein.
Her zaman yanımda olacağını söylemiştin.
Ich war nicht immer so einer.
Ben hep böyle biri değildim.
Ich werde immer bei dir bleiben.
Her zaman yanında olacağım.
Die Rechnungen stapeln sich immer mehr.
Giderek daha fazla fatura birikmeye devam ediyor.
Ihr drei werdet euch immer an mich erinnern.
Siz üçünüz beni hep hatırlayacaksınız.
Was ihnen zugestoßen ist, ist immer noch ein Rätsel.
Onlara ne olduğu hala bir sır.
Für Maria und die Kinder nimmt sich Tom trotz seiner sehr fordernden Arbeit immer Zeit.
Artan işine rağmen, Tom' un çocuklar ve Maria için her zaman vakti vardır.
Ich bin immer noch arbeitslos.
Hâlâ işsizim.
Manche Menschen sind immer in meinen Gedanken.
Bazı insanlar her zaman düşüncelerimdedir.
Wohnt Tom noch immer da?
Tom hala burada yaşıyor mu?
Spielst du noch immer Tennis?
Sen hala tenis oynar mısın?
Tom ist immer allen gegenüber freundlich.
Tom her zaman herkese karşı nazik.
Ich wollte schon immer einmal ein Kinderbuch schreiben.
Ben her zaman bir çocuk kitabı yazmak istedim.
Achte immer auf deine Umgebung!
Her zaman çevrenizdekilere dikkat edin.
Das wollte Tom schon immer mal machen.
Tom her zaman onu yapmak istedi.
Tom hat noch immer Angst vor Maria.
Tom hâlâ Mary'den korkuyor.
Ich werde Tom immer lieben.
Tom'u her zaman seveceğim.
Wenn mir kalt war, nahm sie meine Hände in ihre Hand, so wärmte mich meine Mutter immer auf.
Ben üşüyünce avucunun içine alırdı ellerimi, öyle ısıtırdı beni annem.
Ich bin immer noch krank und gestern schmerzte mein Kopf so sehr, dass ich sogar zu weinen begann.
Hala hastayım ve hatta dün başım öyle bir ağrıdı ki ağlamaya başladım.
Synonyme
- und:
- ve
Antonyme
Türkische Beispielsätze
Ken her zaman futbol oynar.
Tom' un daima bir ayak bağı vardı.
Aslında çok az insan gerçekten anı yaşar, pek çoğu en iyi şekilde yaşamak için hep plan yapar.
Mary Tom'u sevdiğini ve onu her zaman seveceğini söyledi.
Ben sık sık Tom'la konuşurum.
Tom sık sık akşamları piyano çalar.
Lisa, ABD'de bulunduğunda her zaman Tom'u ziyaret eder.
Tom ve Mary'yi görünce aklıma hep Tom ve Jerry geliyor.
Tümdengelim ve Tümevarım sık sık karıştırılır.
Politikacılar her zaman doğruyu söylemez.
Seni sık sık düşünüyorum.
Sık sık plaja gidiyorum.
O sık sık piyano çalar.
Bil ki, ben de seni asla birakmam, hep yanında olacağım çünkü seni çok seviyorum.
Mary sık sık arabasında şarkı söyler.
Bu hep bozulur.
Her şeyi, her zaman doğru yapmaya çalışan, belki de hayatında yapabileceği en güzel hatayı kaçırabilir.
Mary her zaman çok parfüm kullanır.
O her zaman yalan söyler.
O her zaman aynı şeyi sipariş eder.