Was heißt »glauben« auf Türkisch?
Das Verb »glauben« lässt sich wie folgt von Deutsch auf Türkisch übersetzen:
- inanmak
Deutsch/Türkische Beispielübersetzungen
Ich glaube daran, stark zu bleiben, wenn alles schief läuft. Ich glaube daran, dass fröhliche Mädchen die hübschesten sind. Ich glaube daran, dass morgen ein neuer Tag ist und ich glaube an Wunder.
Her şey ters giderken, güçlü kalacağıma inanıyorum. Mutlu Bayanların, en güzelleri olduklarına inanıyorum. Yarının yeni bir gün olduğuna ve mucizelere inanıyorum.
Es ist schwieriger, als du glaubst.
Zannettiğinden daha zor.
Mein Sohn glaubt an den Weihnachtsmann.
Oğlum Noel Baba'ya inanıyor.
Ich glaube nicht, dass das eine weise Entscheidung war.
Onun akıllıca bir karar olduğunu sanmıyorum.
Egal was er sagt, glaub ihm nicht.
Ne söylerse söylesin, ona inanma.
„Wofür steht ‚Ufo‘?“ – „Ich glaube, das bedeutet ‚unbekanntes Flugobjekt‘.“
UFO ne demek? Sanırsam, tanımlanamayan uçan nesne demek.
Ich glaube, es ist lediglich ein Zufall.
Sanırım o sadece bir tesadüf.
Ich glaube, dass Maria Juan gefällt.
Sanırım Juan Maria'dan hoşlanıyor.
Ich glaube Ihnen.
Size inanıyorum.
Ich glaube, es ist wahr.
Sanırım o doğru.
Onun doğru olduğuna inanıyorum.
Sie glaubt mir immer.
O, bana her zaman inanır.
Um Großes zu leisten, reicht es nicht zu handeln; man muss auch träumen, reicht es nicht zu rechnen; man muss auch glauben.
Harika şeyler başarmak için harekete geçmek yeterli değildir; hayal etmek de lazım; hesap yapmak yetmez; inanmak da gerekir.
Ich glaube alles, was er sagt.
O ne söylerse inanırım.
Sehen ist glauben.
Görmek inanmaktır.
Ich glaube, dass Tom Dinge weiß, die wir nicht wissen.
Bence Tom bizim bilmediğimiz şeyleri biliyor.
Ich glaube, es ist Zeit für mich, den Fernseher auszumachen.
Sanırım TV'i kapatmamın zamanıdır.
Niemand glaubte mir.
Kimse bana inanmadı.
Er glaubt nicht an Evolution.
O, evrime inanmıyor.
Ich kann nicht glauben, dass ich dir das erzähle.
Bunu sana söylediğime inanamıyorum.
Es ist naiv von Ihnen, das zu glauben.
Ona inanmak sizin saflığınızdandır.
Ich glaube nicht, dass sie Recht hat.
Onun haklı olduğunu sanmıyorum.
Die Philosophie ist nicht so ein schwieriges Fachgebiet, wie du glaubst.
Felsefe, düşündüğünüz kadar da zor bir ders değildir.
Ich kann nicht glauben, dass ich es vergessen habe.
Unuttuğuma inanamıyorum.
Diese Geschichte ist kaum zu glauben.
Bu hikayeye inanması zor.
Ob wir spotten oder ernst sind, kriechen oder hüpfen, zaudern oder fortstürmen, hoffen oder fürchten, glauben oder zweifeln – am Grabe begegnen wir uns alle.
İster neşeli ister ciddi olalım, ister sürünelim ister zıplayalım, ister mütereddit ister cüretkar, ister umutlu ister ürkek olalım, inanalım ya da şüpheci olalım- hepimiz ölümü tadacağız.
Ich glaube, es wird Sie mehr als 10.000 Yen kosten, diese Kamera reparieren zu lassen.
Bence, bu kamerayı tamir ettirmek size 10.000 Yen'den fazlaya patlayacak.
Warum glaubst du mir nicht?
Niçin bana inanmıyorsun?
Frage Tom, wenn du mir nicht glaubst.
Bana inanmıyorsan Tom'a sor.
Ich kann nicht glauben, dass Tom einen solchen Fehler gemacht hat.
Tom'un böyle bir hata yaptığına inanamıyorum.
Entschuldigen Sie! Ich glaube, Sie sitzen auf meinem Platz.
Özür dilerim! Zannedersem benim yerimde oturuyorsunuz.
Ich glaube ungefähr nur die Hälfte von dem, was laut Tom passiert ist.
Tom'un söylediklerinin sadece yarısının gerçekleştiğine inanıyorum.
Du wirst nicht glauben, was mir heute passiert ist.
Bugün bana ne olduğuna inanamayacaksın.
Bugün başıma ne geldiğine inanamayacaksın.
„Frag doch mal Tom!“ – „Glaubst du, von dem kriege ich eine vernünftige Antwort?“ – „Ja, das glaube ich durchaus.“
"Sadece Tom'a sorun!" - "Ondan makul bir yanıt alacağımı düşünüyor musun?" - "Evet, kesinlikle öyle düşünüyorum."
Warum glauben Sie mir nicht?
Neden bana inanmıyorsunuz?
Woran glauben Sie?
Neye inanıyorsunuz?
Tom glaubte Maria nicht.
Tom, Mary'ye inanmadı.
Ich glaube, das ist Toms Motorrad.
Sanırım o Tom'un motosikleti.
Ich glaube, er wird ein Beethoven werden.
Onun bir Beethoven olacağını düşünüyorum.
Warum glaubst du Tom?
Tom'a niye inanıyorsun?
Alle glauben so.
Herkes öyle düşünüyor.
Wenn du mir nicht glaubst, dann schau mal her!
Bana inanmıyorsan bir de sen bak!
Ich glaube alles, was du gesagt hast.
Söylediğin her kelimeye inanıyorum.
Er war ein Mensch, von dem man glaubte, er habe übersinnliche Kräfte.
Psişik güçleri olduğuna inanılan bir insandı.
Ich glaube, ich bin ein bisschen zappelig.
Sanırım biraz huzursuzum.
Du glaubst, du bist witzig, oder?
Komik olduğunu sanıyorsun, değil mi?
Ich kann Tom nichts mehr glauben von dem, was er sagt.
Artık Tom'un söylediği hiçbir şeye inanamıyorum.
Ich glaube nicht, dass sie etwas getan hätten.
Onların bir şey yaptıklarını sanmıyorum.
Ich glaube nicht, dass du Tom irgendetwas erzählen musst.
Tom'a bir şey söylemen gerektiğini sanmıyorum.
Warum, glaubst du, sind wir hier?
Neden burada olduğumuzu düşünüyorsun?
Ich glaube nicht, dass Tom je Französisch gelernt hat.
Tom'un hiç Fransızca çalıştığını sanmıyorum.
Ich glaube, das bist nicht du.
Sanırım o sen değilsin.
Das ist, was Tom glaubte.
Bu Tom'un inandığı.
Ich glaube nichts, was ich nicht mit eigenen Augen gesehen habe.
Gözümle görmediğim hiçbir şeye inanmam.
Ich glaube nicht, dass Tom weiß, wo Maria ist.
Tom'un Mary'nin nerede olduğunu bildiğini sanmıyorum.
Ich glaube, Tom ist intelligent.
Sanırım Tom zeki.
Ich glaube, Tom ist verantwortlich.
Sanırım Tom sorumlu.
Ich glaube, Tom ist nicht vertrauenswürdig.
Sanırım Tom güvenilmez.
Ich glaube, wir haben es gefunden.
Sanırım onu bulduk.
Tom glaubt, dass ich Mary liebe.
Tom Mary'yi sevdiğimi düşünüyor.
Wie gefallen dir die Schuhe? Schön, oder? Ich glaube, ich kaufe sie. Was denkst du?
Ayakkabıyı nasıl buldun? Güzel, değil mi? Galiba satın alacağım. Sen ne düşünüyorsun?
Ich glaube an dich!
Sana inanıyorum!
Tom kann nicht glauben, dass Marie das gerade vorgeschlagen hat.
Tom Mary'nin onu önerdiğine inanamıyor.
Das glaubst du!
Sen öyle sanıyorsun!
Er ist nicht so gut, wie er glaubt.
O düşündüğü kadar iyi değil.
Ich glaube, ich brauche Hosenträger.
Sanırım pantolon askısına ihtiyacım var.
Ich glaube, dass dieses Foto im Mai aufgenommen worden ist.
Bu fotoğrafın, Mayıs ayında çekildiğini düşünüyorum.
Ich glaube, Tom hat mich angelogen.
Sanırım Tom bana yalan söylüyordu.
Was glaubst du, was ich ihm gesagt habe?
Ona ne söylediğimi düşünüyorsun?
Aristoteles glaubte, dass die Erde der Mittelpunkt des Universums sei.
Aristo dünya'nın evrenin merkezi olduğuna inanıyordu.
Ich glaube, das machen die mit Absicht.
Sanırım onu bilerek yapıyorlar.
Tom weiß, glaube ich, warum Maria nicht da ist.
Tom, Mary'nin neden burada olmadığını biliyor sanırım.
Ich glaube nicht an Glück.
Şanslara inanmam.
Ich glaube, Sie kennen den Grund dafür besser als ich.
Sanırım siz o nedeni benden daha iyi biliyorsunuz.
Wenn du an Wunder glaubst, werden Wunder geschehen.
Mucizelere inanırsan, mucizeler gerçekleşecektir.
Tom glaubt das nicht.
Tom buna inanmıyor.
Tom ona inanmıyor.
Das ist kein Wunschtraum. Wenn du wirklich daran glaubst, gibt es nichts, was du nicht schaffen könntest.
Bu bir hayal değil. Eğer gerçekten inanıyorsan başaramayacağın hiçbir şey yok.
Ich glaube, ich kenne das Mädchen dort.
Sanırım oradaki kızı tanıyorum.
Ich glaube, er sieht mich an.
Sanırım o bana bakıyor.
Ich weiß nicht, was ich glauben soll.
Neye inanacağımı bilmiyorum.
Gib nicht so schnell auf. Manche Tür, von der du glaubst, sie sei verschlossen, klemmt nur ein wenig.
Hemen pes etme. Kapalı sandığın bazı kapılar, sadece biraz açılmakta zorlanıyorlar.
Ich glaube, ich habe einen Fehler gemacht.
Sanırım bir hata yaptım.
Ich glaube, sie kommt aus Deutschland.
Sanırım o Almanyalı.
Daran glaube ich!
Buna inanıyorum!
Kaum zu glauben, aber wahr.
İnanılır gibi değil ama doğru.
Was glauben Sie, wer Sie sind?
Kendinizi ne sanıyorsunuz?
Ich glaube, Tom ist unzufrieden.
Tom'un hoşnutsuz olduğunu düşünüyorum.
„Das klappt!“ – „Nein, Tom, glaube mir: das geht schief!“
"Olur o!" – "Hayır, Tom, inan bana: O kötü gidecek!"
Ich kann nicht glauben, dass ich diesen Satz schreibe.
Bu cümleyi yazdığıma inanamıyorum.
Du wirst nicht glauben, was Tom mir gesagt hat!
Tom'un bana söylediğine inanmayacaksın.
Ich glaube, er wurde ermordet.
Onun öldürüldüğüne inanıyorum.
Ich glaube, treffender und besser kann man es kaum darstellen.
Bence daha isabetli ve daha güzel bir sunum olamaz.
Ich glaube nicht, dass Tom weiß, dass ich Kanadierin bin.
Tom'un Kanadalı olduğumu bildiğini sanmıyorum.
Der Tod ist leider unausweichlich und immer traurig. Aber ich glaube, wir werden uns alle wiedersehen, an einem wunderschönen Ort.
Maalesef ölüm kaçınılmaz ve her zaman çok üzücü. Ama bence hepimiz birbirimizi çok güzel bir yerde tekrar göreceğiz.
Tom glaubt nicht, dass das wahr ist.
Tom bunun doğru olduğuna inanmıyor.
Wenn du aufgeben willst, denke darüber nach, warum du angefangen hast. Träume, glaube, siege!
Eğer pes etmek üzereysen, neden başladığını düşün. Hayal et, inan, başar!
Ich glaube nicht, dass das Toms Schirm ist.
Bunun Tom'un şemsiyesi olduğunu sanmıyorum.
Ich glaube, Tom kennt Maria.
Bence Tom Mary'yi tanıyor.
Das Leben ist wie ein Kreislauf. Wenn du mal schwere Zeiten durchmachst, glaube daran, dass die guten Zeiten bereits auf dem Weg zu dir sind.
Hayat bir devridaimdir. Kötü zamanlar içindeyken, iyi zamanların sana doğru yolda olduğuna inan.
Ich glaube, dass ich kommen werde.
Sanırım geleceğim.
Ich kann nicht glauben, dass du wirklich in mich verliebt bist.
Gerçekten bana aşık olduğuna inanamıyorum.
Synonyme
Antonyme
- anzweifeln:
- şüphelenmek