Was heißt »Leben« auf Türkisch?
Das Substantiv »Leben« lässt sich wie folgt von Deutsch auf Türkisch übersetzen:
- hayat
- yaşam
Deutsch/Türkische Beispielübersetzungen
Jeder Tag sollte der Anfang eines neuen Lebens sein. Kopf hoch! Schau nach vorne! Das Leben geht weiter, denn jedes Leben ist der Anfang einer Ewigkeit.
Her yeni gün hayatın yeni başlangıcı olmalı. Kafayı kaldır! Önüne bak! Hayat devam ediyor çünkü her yaşam sonsuzluğun başlangıcıdır .
Das Leben im Gefängnis ist schlimmer als das Leben eines Tieres.
Hapishanedeki yaşam bir hayvanın yaşamından daha kötüdür.
Das Leben lehrte mich drei Worte: Das Leben geht weiter.
Hayat bana şu üç kelimeyi öğretti: Hayat devam ediyor.
Entweder bekommt man einen Freund fürs Leben oder man erhält eine Lektion fürs Leben.
Ya yaşam boyu bir dost ya hayat boyu bir ders.
Ich habe Angst mein Leben zu verlieren. Denn du bist mein Leben.
Hayatımı kaybetmekten korkuyorum. Sen benim hayatımsın.
Hast du eine Vorstellung davon, wie mein Leben aussieht?
Hayatımın neye benzediği hakkında bir fikrin var mı?
Alles, was man über das Leben wissen muss, habe ich von einem Schneemann gelernt.
Ben hayatımda öğrenmem gereken her şeyi bir kardan adamdan öğrendim.
Solange es Leben gibt, gibt es Hoffnung.
Yaşam olduğu sürece umut da olacaktır.
Hayat varken ümit vardır.
Der Arzt hat mein Leben gerettet.
Doktor hayatımı kurtardı.
Ich bereue nicht einen Teil meines Lebens.
Hayatımın hiçbir anından pişman değilim.
Mozarts Leben war sehr kurz.
Mozart'ın ömrü çok kısaydı.
Gibt es Leben auf dem Mars?
Mars'ta yaşam var mı?
Mars'ta hayat var mı?
So ist das Leben.
Hayat bu.
Er riskierte sein Leben, um sie zu retten.
Onu kurtarmak için hayatını riske attı.
Das Leben ist ein Traum.
Hayat bir rüya.
Hayat bir rüyadır.
Auf ein langes und glückliches Leben!
Uzun ve mutlu bir hayata!
Das Leben ist kurz.
Hayat kısa.
Ihre alte Katze ist noch am Leben.
Onun eski kedisi hâlâ hayatta.
Der größere Teil meines Lebens ist bereits vorüber.
Hayatımın büyük bir kısmı çoktan bitti.
Das Leben ist nicht gerecht.
Hayat adil değil.
Hayat adaletli değil.
Das ist das Leben, das ich gewählt habe.
Bu benim seçtiğim hayat.
Willkommen in meinem Leben!
Hayatıma hoş geldiniz.
Das Leben ist voller Überraschungen.
Yaşam sürprizlerle doludur.
Mein Vater war noch nie in seinem Leben krank.
Babam hayatında hiç hasta olmadı.
Babam hayatı boyunca hiç hastalanmadı.
Die Mehrheit des Lebens im Meer ist von der Kontamination betroffen.
Denizdeki canlıların çoğu kirlilikten etkilenmektedir.
Übermäßiges Trinken ruiniert dein Leben.
Aşırı içki hayatınızı mahveder.
Dies ist der schlimmste Tag meines Lebens.
Bu, hayatımın en kötü günü.
Das Leben wird immer komplexer.
Hayat her zaman daha karmaşık olacaktır.
Das ganze Leben ist ein Satz und wir sind seine Übersetzer.
Bütün yaşam bir cümledir ve biz onun çevirmeniyiz.
Du hast doch noch das ganze Leben vor dir.
Önünde hala yaşayacak bütün bir hayat var.
Er führte danach ein schweres Leben.
O, ondan sonra zor bir hayat sürdü.
Du hast mein Leben zerstört.
Hayatımı mahvettin.
Er ist für den Rest seines Lebens ruiniert.
O hayatının geri kalanında mahvoldu.
Von ihnen ist keiner mehr am Leben.
Onların hiçbiri hayatta değil.
Wen achtest du am meisten in deinem Leben?
Hayatında en çok kime saygı duyuyorsun?
Diese Wandmalerei gewährt uns einen kleinen Einblick in das Leben der Menschen der Urzeit.
Bu duvar resmi, antik zaman insanlarının yaşamlarına küçük bir bakış edinmemize olanak sağlıyor.
Leben ist eine Anstrengung, die einer besseren Sache würdig wäre.
Hayat daha iyi bir amaca layık bir çabadır.
Gibt es in deinem Leben jemanden?
Hayatında biri var mı?
Toms Leben ist in Gefahr.
Tom'un hayatı tehlikede.
Ihr Leben ist in Gefahr.
Hayatı tehlikede.
Hayatınız tehlikede.
Im Leben ist es besser zu wollen, was man nicht hat, als zu haben, was man nicht will.
Hayatta, sahip olmadığın şeyi istemek, istemediğin şeye sahip olmaktan daha iyidir.
Mein Leben war ruiniert.
Hayatım mahvolmuştu.
Ein Leben, das nur aus Einsamkeit besteht, ist ein Alptraum.
Yaşam yalnızlıktan ibaret bir kabus.
Manchmal vergessen wir, dass das Leben schön ist.
Bazen hayatın güzel olduğunu unutuyoruz.
Verbitterung und Rache liegen nicht in meinem Wesen. Das Leben ist zu kurz. Für Verbitterung und Rache sollte man keine Zeit verwenden.
Acı ve intikam benim doğamda yok. Hayat çok kısa. Acı ve intikam için zaman harcanmamalıdır.
In meinem Leben gibt es nichts zu ändern.
Yaşamımda değişen hiçbir şey yok.
Das Leben ist ein Kompass, und seine Nadel weist immer auf den Tod.
Yaşam bir pusula ve ibresiyse hep ölümü gösteriyor.
Das Leben rauscht an mir vorbei wie ein Fluss.
Hayat, önümden bir ırmak gibi akıyor.
Ich wollte diesem bedeutungslosen und gemeinen Leben einen Sinn geben.
Anlamsız hain bir yaşama azıcık anlam katmak istedim.
Gibt es intelligentes Leben auf anderen Planeten?
Başka gezegenlerde akıllı yaşam var mı?
Ich denke, du richtest dein Leben zugrunde.
Bence hayatını mahvediyorsun.
Der Feuerwehrmann hat sein Leben riskiert.
İtfaiyeciler hayatlarını riske ederler.
Ein Leben ohne Träume ist wie ein Garten ohne Blumen.
Hayalsız bir hayat çiçeksiz bir bahçe gibidir.
Deine Quelle des Lebens bin ich, denn in deinen Adern fließen meine Tränen.
Yaşam kaynağın benim, çünkü damarlarında gözyaşlarım akıyor.
Das Leben ist manchmal komplizierter, als ich es möchte.
Hayat bazen istediğimden daha karmaşık.
Mein Leben ist nicht cool.
Benim hayatım güzel değil.
Im Laufe der Jahre habe ich mich an diese Art von Leben gewöhnt.
Yıllar içinde bu yaşam biçimine alıştım.
Das Leben liebt die Mutigen.
Hayat cesurları sever.
Manche Sätze retten Leben.
Bazı cümleler hayat kurtarır.
Ich interessiere mich sehr für die Zukunft, denn ich werde den Rest meines Lebens in ihr verbringen.
Hayatımın kalanını geçireceğim gelecekle çok ilgiliyim.
Leben ist das, was dir passiert, während du dabei bist, andere Pläne zu schmieden.
Hayat siz başka planlar yapmakla meşgulken başınıza gelen şeydir.
Hayat, siz başka planlar yaparken olanlardır.
Die Schwere des Lebens hebt sich eigentlich nur in Augenblicken von uns. Für diese Augenblicke muss man leben.
Yaşamın güçlükleri üzerimizden sadece kısacık anlar için kalkar. Bu anlarda hayatı yaşamaya bakmalıyız.
Man soll sein eigenes Leben nicht ernster nehmen als ein Stück von Shakespeare! Aber auch nicht minder ernst!
Hayat; Shakespeare'den bir alıntı gibi ciddi yaşanmamalı! Fakat elbette daha azı da olmamalı!
Alle Veränderungen, sogar die meistersehnten, haben ihre Melancholie. Denn was wir hinter uns lassen, ist ein Teil unseres selbst. Wir müssen einem Leben Lebewohl sagen, bevor wir in ein anderes eintreten können.
Bütün değişiklikler, hatta nadiren olanlar dahi, hüzne sebep olur. Çünkü geride bıraktığımız her şeyde bir parçamız vardır. Yeni bir başlangıç yapmadan önce, öncekilerle vedalaşmamız gerekir.
Besser ist es, das Leben als die Hoffnung zu verlieren.
Umudunu kaybetmektense hayatını kaybetmek daha iyidir.
Ich möchte nur etwas mehr Abwechslung in meinem Leben.
Ben sadece hayatımda biraz daha çeşitlilik istiyorum.
Sie hat ihr ganzes Leben lang auf diesen Moment gewartet.
Bütün hayatı boyunca bu anı beklemiş.
Mal bist du der Baum, mal bist du der Hund. So ist das Leben!
Bazen sen ağaçsın, bazen de köpeksin. Hayat bu!
Tom hatte einen Herzstillstand, aber die Ärzte schafften es, ihn wieder ins Leben zurückzuholen.
Tom'un kalbi durmuştu ama doktorlar onu hayata döndürmeyi başardılar.
Wenn das Leben dir Zitronen gibt, mach' Limonade daraus!
Hayat sana limon veriyorsa ondan limonata yap!
Es gibt Momente, in denen das Leben Menschen trennt, damit sie begreifen, wie wichtig sie füreinander sind.
Hayatın insanları ayırdığı anlar vardır, birbiri için ne kadar önemli lduklarını anlamaları için.
Weil du auch auf dieser Welt bist, ist das Leben so schön.
Sen de bu dünyada olduğun için, hayat çok güzel.
Wer immer versucht alles richtig zu machen, verpasst vielleicht den schönsten Fehler seines Lebens.
Her şeyi, her zaman doğru yapmaya çalışan, belki de hayatında yapabileceği en güzel hatayı kaçırabilir.
Je tiefer ich in deine Augen schaue, umso mehr bemerke ich, wie schön das Leben wirklich ist.
Gözlerine daha derin baktığımda, hayatın çok güzel olduğunu daha iyi anlıyorum.
Das Leben ist nicht kompliziert! Es stellt uns nur Aufgaben, die uns wachsen und lernen lassen. Wir müssen es nur wollen!
Hayat karmaşık değildir! Bize, büyümemizi ve gelişmemizi sağlayan görevler verir yalnızca. Bizim bunu istememiz yeterlidir!
Auch wenn ich nicht mehr in deinem Leben bin, möchte ich nur, dass du glücklich bist.
Ben senin hayatında olmasam da, sadece senin mutlu olmanı istiyorum.
„Mein Leben ist verwirkt“, konstatierte Tom. „Doch ich kann die Zeit, die mir noch bleibt, nutzen, um etwas Gutes zu tun und so vielleicht einen Teil des Unrechts, das ich begangen habe, wiedergutzumachen.“
Tom, "Hayatım kaybedildi," dedi. "Ama kalan zamanı iyi bir şeyler yapmak ve belki de yaptığım bazı yanlışları düzeltmek için kullanabilirim."
Leben geht nicht ohne Sehnsucht, Sehnsucht nicht ohne Liebe und Liebe nicht ohne dich!
Yaşamak özlemsiz, özlem sevgisiz ve sevgi sensiz olmaz!
Immer wenn etwas aus deinem Leben verschwindet, ist das nur ein Zeichen dafür, dass etwas Besseres unterwegs ist.
Ne zaman ki, hayatından bir şeyi yitirirsen, o zaman bu sadece daha iyi bir şeyin sana doğru yolda olduğunun işaretidir.
Das Leben ist schön. Niemand hat gesagt, es wäre einfach.
Hayat güzeldir. Basit olacağını kimse söylemedi.
Warum bist du am Leben?
Neden yaşıyorsun?
Leben heißt lieben und lieben heißt leiden. Wenn du nicht leiden willst, dann liebe nicht. Aber wenn du nicht liebst, wofür lebst du dann?
Yaşamak sevmektir ve sevmek acı çekmektir. Acı çekmek istemiyorsan sevme ama sevmiyorsan niçin yaşıyorsun ?
Ich kann das Leben nicht ändern, nur mich selbst. Aber die Tatsache, dass ich liebe, will ich gar nicht ändern.
Hayatı değiştiremem, sadece kendimi değiştirebilirim. Ama sevdiğim gerçeğini değiştirmek istemiyorum.
Jedes Leben hat einen September.
Her ömrün bir Eylül'ü vardır.
Das Leben ist nicht zu Ende, nur weil ein Traum nicht in Erfüllung ging. Es hat nur einen Weg versperrt, damit man einen anderen sucht.
Bir hayalin gerçekleşmedi diye, hayat bitmedi. Sadece yeni bir yol bulabilesin diye, bir yolun kapanmıştır.
Wenn es weh tut, sei achtsam, das Leben versucht dir etwas beizubringen!
İncindiysen gözlemle, hayat sana bir şeyler öğretiyordur!
Eine der wichtigsten Voraussetzungen, um ein fortschrittliches, zivilisiertes Leben zu führen: leben und leben lassen.
Aydın ve ilerici bir hayat sürdürebilmek için en önemli şartlardan biri: yaşamak ve yaşama izin vermek.
Das Leben ist zu kurz, um normal zu sein.
Normal olmak için hayat çok kısa.
Träume nicht dein Leben, sondern lebe deine Träume!
Hayatını hayal etme, hayallerini yaşa!
Manchmal ist das Leben nicht so einfach.
Bazen hayat kolay değil.
Das Verrückte am Leben ist, dass man es vorwärts lebt und rückwärts versteht.
Hayatın çılgınlığı, ileriye doğru yaşamak ve geriye doğru anlamaktır!
Das Schicksal entscheidet, wer in dein Leben tritt, doch du entscheidest, wer bleibt.
Hayatına kimin gireceğine kader karar verir, ama kimin kalacağına sen karar verirsin.
Das Leben ist so! Nichts ist einfach und nichts ist unmöglich.
Hayat böyledir işte! Hiçbir şey kolay değil ve hiçbir şey imkansız değil.
Wenn du in mein Leben eintreten möchtest: die Tür ist offen. Wenn du dich von mir entfernen möchtest: die Tür ist offen. Ich habe nur eine Bitte an dich: bleibe nicht in der Tür stehen, denn so blockierst du nur den Verkehr!
Eğer hayatıma girmek istiyorsan: kapı açık. Eğer benden uzaklaşmak istiyorsan: kapı açık. Sadece bir isteğim var senden: kapıda durma çünkü öyle trafiği tıkıyorsun!
Hayatıma girmek istersen: kapı açık. Benden uzaklaşmak istiyorsan: kapı açık. Senden sadece tek bir ricam var: kapı eşiğinde durma, (alternatifler için) yolu kapatıyorsun!
Wenn du jemanden suchst, der dein Leben verändern kann, dann schau in den Spiegel.
Eğer hayatını değiştirecek birini arıyorsan, aynaya bak.
Leider ist das Leben so!
Maalesef hayat bu!
Du bist die Liebe meines Lebens und das bleibst du auf ewig.
Sen benim hayatımın aşkısın ve ebediyen öyle kalacaksın.
Ich will nur, dass du glücklich bist, auch wenn das heißt, dass ich nicht mehr in deinem Leben sein kann.
Ben senin hayatında olamasam da, sadece senin mutlu olmanı istiyorum.
Es gibt Wichtigeres im Leben, als beständig dessen Geschwindigkeit zu erhöhen.
Hayatta çok daha önemli şeyler var, sürekli durmadan her şeyi hızlandırmaktansa.
Wenn du im Leben gewinnen willst, dann höre auf dein Herz!
Hayatta kazanmak istiyorsan o zaman kalbini dinle!
Synonyme
- Bestimmung:
- tespit
- Mission:
- misyon
- Sendung:
- yayın
Antonyme
- Tod:
- ölüm
Türkische Beispielsätze
Gülme olmadan yaşam nasıl olurdu? Üzücü. Konuşma olmadan yaşam nasıl olurdu? Suskun. Barış olmadan yaşam nasıl olurdu? Acımasız. Aşk olmadan yaşam nasıl olurdu? Yalnız. Sen olmadan yaşam nasıl olurdu? Anlamsız!
Yanında doğru insanlarla hayat çok güzel olabilir.
Şu dünyamız, üstünde yaşadığımız hayatımız ne de güzel bir hayat olurdu ayrımcılık yapılmasaydı.
Bu hayat, tadını çıkarabilenindir.
Şükretmek, daha huzurlu bir hayat için iyi bir yaklaşımdır.
Boşvermeyi bilmelisin, çünkü hayat, seni hak etmeyen insanlara üzüleceğin kadar uzun değil.
İstenilen hayat arkadaşı şu anda mevcut değil. Lütfen daha sonra tekrar aşık olun!
Cadılar Bayramı'na ihtiyacım yok! Normal hayat benim için yeterince korkutucu! Ama tatlıları getiren arkadaşlar kabul edilir.
Evinde bir dörtayaklı varsa, hayat çok daha güzel.
Bununla hayat bize ne söylemek istiyor?
Bu politikalar, nihayetinde yaşam maliyetinde hızlı bir artışa yol açmıştır.
İşgücü verimliliğini artırmak, kaliteyi yükseltmek ve maliyetleri düşürmek, yaşam standartlarını yükseltmenin tek yoludur.
Yaşamak güzel, çünkü hayat (yeniden) başlıyor, her zaman, her an.
Pek çok bilim adamı, Mars'ın bir zamanlar sıcak, nemli bir dünya olduğuna ve hatta erken tarihinin bir noktasında yaşam formlarını barındırmış olabileceğine inanıyor.
Untergeordnete Begriffe
- Nachtleben:
- gece hayatı