Was heißt »viel« auf Türkisch?
Das Adjektiv »viel« lässt sich wie folgt von Deutsch auf Türkisch übersetzen:
- çok
Deutsch/Türkische Beispielübersetzungen
Tom hat Mary schon mehr als ein Jahr nicht mehr gesehen.
Tom bir yılı aşkındır Mary'yi görmedi.
Die meisten Leute wollen nur ihre eigene Wahrheit hören.
Çoğu insan, sadece kendi gerçeklerini duymak ister.
Ich bekomme immer mehr graue Haare.
Giderek daha fazla saçım beyazlıyor.
Immer mehr Paare machen ihre Hochzeitsreise ins Ausland.
Giderek daha fazla çift balayı için yurt dışına gidiyor.
Sollen wir ein bisschen mehr Salz hinzufügen?
Biraz daha tuz ilave edelim mi?
Was magst du mehr, Musik oder Englisch?
Hangisinden daha çok hoşlanıyorsun, müzik ya da İngilizce?
Sie sind mehr oder weniger gleich groß.
Onlar aşağı yukarı aynı boyuttalar.
Niemand vertraut ihm mehr.
Artık ona hiç kimse güvenmiyor.
Daha ona kimse güvenmez.
Immer mehr Leute boten ihre Hilfe an.
Giderek daha fazla insan yardım teklif etti.
Ja, wie viel kosten sie?
Evet, ne kadar bunlar?
Die meisten Schilder sind auf Englisch.
Çoğu tabela İngilizce.
Ich liebe dich mehr, als du mich liebst.
Ben seni senin beni sevdiğinden daha çok seviyorum.
Wenn ein Philosoph antwortet, verstehe ich meine Frage nicht mehr.
Bir filozof sorumu cevaplarsa, sorumu artık anlayamam.
Die einzige Sache der Welt, von der man nie zu viel bekommen oder geben kann, ist Liebe.
Dünyada insanın çok fazla alıp veremeyeceği tek şey sevgidir.
Sie hat mehr Bücher.
Onun daha çok kitabı var.
Das ist zu viel.
O çok fazla.
Ich bin mehr als glücklich.
Mutludan öteyim.
Wie viel Schlaf man braucht, hängt stark vom Alter ab.
Ne kadar uykuya ihtiyacınız olduğu büyük ölçüde yaşınıza bağlıdır.
Es ist nicht viel wert.
Bu çok değmez.
Ich habe nicht so viel Geld, wie du denkst.
Düşündüğün kadar çok paraya sahip değilim.
Die Alten wissen nicht immer mehr als die Jungen.
Giderek daha fazla insan iş ve ev arasında gidip geliyor.
Zu viel Geld?
Ne kadar para?
Je mehr Stunden ich arbeite, desto geringer ist mein Nettostundenlohn.
Ne kadar daha fazla saat çalışırsam, saatlik ücretim o kadar azalıyor.
Ich spreche nicht viel Französisch.
Çok fazla Fransızca konuşamam.
Ich habe viel Geld.
Benim çok param var.
Je mehr du erklärst, desto weniger verstehe ich.
Ne kadar çok açıklarsan, o kadar az anlıyorum.
Er ist mehr beschäftigt als Taro.
O Taro'dan daha meşguldür.
Wie viel brauchst du?
Ne kadar ihtiyacın var?
Er hatte nicht mehr als 100 Yen bei sich.
Yanında 100 Yen'den fazla yoktu.
Wie viel Zeit haben wir, um das fertig zu machen?
Bunu bitirmek için ne kadar zamanımız var?
Sie lebt dort nicht mehr.
Artık orada yaşamıyor.
Du hast mehr als genug getan.
Gereğinden daha fazla yaptın.
Wenn du dich jeden Tag so vollfrisst, wirst du bald zu viel wiegen.
Her gün domuz gibi yersen elbette çok kilo alırsın.
Die meisten Schüler gehen zu Fuß zur Schule.
Öğrencilerin çoğu okula yürüyerek gider.
Wie viel kostet ein Bier?
Bir bira ne kadar tutar?
Ich spreche viel Englisch.
Ben çok İngilizce konuşurum.
Ohne Maschinen können wir nicht mehr leben.
Makineler olmadan yaşayamayız.
Es sieht viel schlimmer aus, als es ist.
Olduğundan daha kötü gözüküyor.
Immer mehr Menschen ernähren sich vegetarisch.
Giderek daha fazla insan vejetaryen yemek yiyor.
Seither hat man von ihnen nichts mehr gehört.
O zamandan beri onlardan hiç haber alınmadı.
Fußballspieler verdienen viel Geld.
Futbolcular çok para kazanır.
Einem gekochten Fisch wird das Wasser nicht mehr helfen.
Bir pişmiş balık için su artık işe yaramaz.
Ich sagte ihm, wenn er noch mal zu spät komme, würde ich mich nicht mehr mit ihm treffen.
Tekrar geç kalınca, onunla bir daha buluşmayacağımı söyledim.
Wie viel kostet der Orangensaft?
Portakal suyu ne kadar eder?
Wenn nicht noch ein Wunder geschieht, werden wir es nicht mehr rechtzeitig machen können.
Bir mücize olmazsa, bunu zamanında yapamayacağız.
Möchtest du noch etwas mehr Sauce?
Biraz daha sos ister misin?
Das Gesicht einer Person sagt viel über ihren Charakter aus.
Bir kimsenin yüzü karakteri hakkında çok şey söyler.
Ich will keinen Schmerz mehr fühlen.
Artık acı çekmek istemiyorum.
Das Problem war zu viel für mich.
Problem benim için çok fazlaydı.
Je mehr Leute du kennst, desto weniger Zeit kannst du mit ihnen verbringen.
Ne kadar çok insan tanırsanız, onlarla o kadar az zaman geçirebilirsiniz.
Er hat zur Entwicklung der Wirtschaft viel beigetragen.
O, ekonominin gelişimine çok katkıda bulundu.
Er wollte auch mehr über die Bäume erfahren.
O da ağaçlar hakkında daha çok şey öğrenmek istedi.
Und hiermit enthält Tatoeba einen Satz mehr.
Ve bununla beraber, Tatoeba bir cümleye daha sahip oldu.
Gib mir etwas mehr Zeit.
Bana biraz zaman ver.
Um wie viel Uhr fährt der Zug nach New York ab?
New York'a tren saat kaçta kalkıyor?
Diese Woche habe ich viel gearbeitet.
Bu hafta çok çalıştım.
Tom gab zu viel von der scharfen Sauce auf seine Pizza.
Tom pizzasına çok fazla acı sos koydu.
Er lernt Französisch, um mehr Geld zu verdienen.
O daha fazla para kazanmak için Fransızca öğreniyor.
Tom redet nicht viel.
Tom çok konuşmaz.
Wenige Menschen leben mehr als ein Jahrhundert, aber viele erleben zwei Jahrhunderte.
Çok az insan bir asırdan fazla yaşar, ama çoğu iki asır görür.
Nimm so viel du willst.
İstediğin kadar al.
Ich werde deine Fehler nicht mehr tolerieren.
Hatalarını bir daha hoş karşılamam.
Er ist viel größer als ich.
O benden çok daha uzun.
Das ist mehr, als ich ertragen kann.
O, tahammül sınırlarımı aşar.
Er hat nicht viel von der Welt gesehen.
Dünyanın birçok yerini görmedi.
Immer mehr Menschen ziehen in die Großstädte.
Giderek daha fazla insan büyük şehirlere taşınıyor.
Tom hat seit Jahren nicht mehr gesungen.
Tom yıllardır hiç şarkı söylemedi.
Es ist schon viel zu spät, um noch irgendwohin zu gehen.
Bir yere gitmek için çok geç.
Er hat sehr viel gelernt, um Wissenschaftler zu werden.
Bilim adamı olmak için çok şey öğrendi.
Meine Eltern sind nicht mehr ganz jung.
Benim ebeveynim artık hiç genç değiller.
Spanisch wird in den meisten südamerikanischen Ländern gesprochen.
İspanyolca, Güney Amerika'daki birçok ülkede konuşulur.
Er gibt viel Geld für Kleidung aus.
Kıyafet için çok para harcar.
Rauchen schadet mehr als es nützt.
Sigara içmek faydadan çok zarar verir.
Man lernt mehr, wo die Liebe lehrt, als wo der Stock regiert.
Aşkın öğrettiği yerde sopanın hükmettiğinden daha çok şey öğrenilir.
Er besaß einst sehr viel Land.
Bir zamanlar onun bir sürü arazisi vardı.
Trink nicht so viel Kaffee, das kann dir schaden!
Çok fazla kahve içme, sana zarar verebilir.
Immer mehr Menschen haben Schlafprobleme.
Giderek daha fazla insan uyku sorunu yaşıyor.
Das brauche ich nicht mehr.
Artık buna ihtiyacım yok.
Um Geld zu verdienen, arbeitete er viel.
O para kazanmak için çok çalıştı.
Du musst mir mehr Zeit geben.
Bana daha fazla zaman vermelisin.
Immer mehr Menschen nutzen das weltweite Netz zum Sprachenlernen.
Giderek daha fazla insan dil öğrenmek için dünya çapında web kullanıyor.
Wir denken zu viel und fühlen zu wenig.
Çok fazla düşünüyoruz ve çok az hissediyoruz.
Tom ist viel jünger, als er aussieht.
Tom göründüğünden çok daha genç.
Tom hat viel Geld.
Tom'un çok parası var.
Tom hat viel Geld auf der Bank.
Tom'un bankada çok parası var.
Ich möchte mehr Geld verdienen.
Daha çok para kazanmak istiyorum.
Immer mehr Kreuzungen werden als Kreisverkehr gebaut.
Giderek daha fazla kavşak döner kavşak olarak inşa edilmektedir.
Du hast noch viel Zeit, um solche Dinge zu lernen.
Böyle şeyleri öğrenmek için çok zamanın var.
Die meisten Waale ernähren sich von Plankton.
Çoğu balinalar planktonla beslenir.
Ich dachte, wir hätten keinen Kaffee mehr.
Düşündüm de ,daha fazla kahvemiz kalmadı.
Je mehr du ihn bitten wirst, desto weniger wird er bereit sein zuzustimmen.
Ona ne kadar çok rica edersen, kabul etmeye o kadar az istekli olacaktır.
An den Untersuchungen nahmen mehr als achttausend Menschen teil.
Araştırmaya sekiz binden fazla kişi katıldı.
Er redet viel.
O, çok konuşur.
Ich kann nicht mehr schreiben.
Artık yazamam.
Böses hört man immer mehr als Gutes.
Her zaman iyi şeylerden daha çok, kötü şeyler duyarsın.
Ich verfüge über viel Geld.
Çok param var.
Je mehr du die „dichterische Freiheit“ in Anspruch nimmst, umso weniger bist du ein Dichter.
"Şiirsel özgürlük"ü ne kadar çok iddia ederseniz, o kadar az şair olursunuz.
Ich will mehr Geld.
Daha fazla para istiyorum.
Daha fazla para isterim.
Ohne seine Hilfe würde ich jetzt nicht mehr leben.
Onun yardımı olmasa, şu an hayatta olmam.
Ich habe keine Vorstellung, wie viel das kostet.
Onun maliyeti hakkında bir fikrim yok.
Synonyme
- intensiv:
- yoğun
- massenhaft:
- bol bol
- reich:
- zengin
- weit:
- geniş
Türkische Beispielsätze
Portekizcesi iyi çok arkadaşım var.
İyi Portekizce konuşan çok sayıda arkadaşım var.
Benim sana bu dünyadaki her şeyden daha çok ihtiyacım var.
Sürekli bu kararsızlıklar. Şimdilik çok çok kahveye karar verdim.
Tom çok beceriksiz, değil mi?
Her şey her zaman göründüğü gibi değildir. Çünkü çoğu zaman çok daha güzeldir.
Savaşlara, çocuklara ve eğitime daha çok para harcayan medeniyetler, medeni olmaktan çok uzaktalar.
Sana göre ben çok mu yaşlıyım?
Babana göre annen çok genç.
?Neden her gün bu kadar çok müzik dinliyorsun? „Çünkü ona ihtiyacım var. Yeme içme vücut için gıdadır. Müzik ruh için gıdadır!“
Göz ile kulak iki, ağız tek. Çok görüp, çok dinleyip, az konuşmak için.
Bazı kilitli kapılar için minnettar olman gerektiğini fark edinceye kadar çok fazla zaman geçer!
Bunu çok meşgul olmadığım zamanlarda daha sonra yapacağım.
Performansın çok iyiydi.
Tom çok fazla ekmek satın aldı.
Seni mutlu eden şeyi yapmak için asla çok yaşlı değilsin. Hayatın sonunda kimse sana teşekkür etmeyecek. Sadece birini memnun et! Kendini!
İhtiyacım olan her şeye sahibim: bir koltuk,kahve,facebook ve huzur! Hayat çok güzel olabilir!
İyi bir kalbe, kuru mizah ve cesur düşüncelere sahip kadınlara dikkat edin. Onlar her şeyden daha çok bağımlılık yapıyorlar!
Adam gibi bir açıklama bu tekrar vede tekrarcılar için: Hatalarımdan o kadar çok şeyler öğrendim ki, daha da çok hata yapmayı düşünüyorum.
Lütfen ara beni! Seni çok özlüyorum!