Das Verb »halten« lässt sich wie folgt von Deutsch auf Türkisch übersetzen:
tutmak
farzetmek
Deutsch/Türkische Beispielübersetzungen
Nicht aussteigen, bevor der Bus hält.
Otobüs durmadan inmeyiniz.
Er hielt sein Versprechen.
O, sözünü tuttu.
Der Dampfzug hielt plötzlich an.
Buharlı tren aniden durdu.
Ich halte ein Buch von Susanna Tamaro in den Händen.
Susanna Tamaro'nun bir kitabını elimde tutuyorum.
Was hältst du von ihrem Vorschlag?
Onun önerisi hakkında ne düşünüyorsun?
Onun önerisini nasıl buldun?
Önerisini nasıl buldun?
Önerisi hakkında ne düşünüyorsun?
Er hält eine Katze.
Onun bir kedisi var.
Tu, was du für richtig hältst.
En iyi olduğunu düşündüğün şeyi yap.
Wir müssen die Hände sauber halten.
Ellerimizi temiz tutmalıyız.
Sie hielt ihr Versprechen.
O sözünü tuttu.
Sie hielt mich für meinen Bruder.
O beni erkek kardeşim sandı.
Wer ist die Frau, die die Blumen hält?
Çiçekleri tutan o kadın kimdir?
Starker Kaffee hat sie die ganze Nacht wach gehalten.
Koyu kahve onu bütün gece uyanık tuttu.
Ich halte es für eine gute Idee.
Ben onun iyi bir fikir olduğunu düşünüyorum.
Tun Sie, was Sie für das Beste halten.
En iyi olduğunu düşündüğünüz şeyi yapın.
Versuche es fest zu halten.
Sıkıca tutunmaya çalış.
Bunu sıkıca tutmaya çalış.
Was hältst du von dem Buch?
Kitap hakkında ne düşünüyorsun?
Am Freitag hielt mich meine Arbeitskollegin im Gespräch auf, sodass ich die Versammlung versäumte.
Cuma günü meslektaşım beni sohbete tuttu, bu yüzden toplantıyı kaçırdım.
Sag mir ehrlich, was du davon hältst.
Doğru söyle bununla ilgili ne düşünüyorsun.
Ich halte Tom nicht für allzu gutaussehend.
Tom'un özellikle yakışıklı olduğunu sanmıyorum.
Ich habe gleich gewusst, was du mir versprechen würdest, und ich weiß auch, dass du es nicht halten wirst.
Bana ne söz vereceğini biliyordum ve tutmayacağını da biliyorum.
Er hielt am Rande des Abgrunds.
O, uçurumun kenarında durdu.
Sie halten mich hier fest, um mich an meiner Arbeit zu hindern.
İşimi yapmama engel olmak için beni burada alıkoyuyorlar.
Also, was hältst du von unserem neuen Haus?
Peki yeni evimiz hakkında ne düşünüyorsun?
Er war so besoffen, dass er sich nicht auf den Beinen halten konnte.
Ayakta duramayacak kadar sarhoştu.
Ich bin nicht in der Lage, mich auf den Beinen zu halten.
Ayakta duracak hâlim yok.
Ich halte Tom für heimtückisch.
Sanırım Tom sinsi.
Ich halte Tom für unreif.
Sanırım Tom olgunlaşmamış.
Wir halten das nicht für zutreffend.
Bunun doğru olduğunu düşünmüyoruz.
Bunun doğru olduğunu sanmıyoruz.
Ich versuche, Geschäft und Vergnügen getrennt zu halten.
İşi ve zevki ayrı tutmaya çalışırım.
Wer den Mund hält, kommt durch.
Çenesini tutan, geçer.
Tom hielt Maria die Autotür auf.
Tom Mary için araba kapısını açık tuttu.
Sie buhten ihn aus, während er seine Rede hielt.
Konuşmasını yaparken onu yuhaladılar.
Was halten Sie davon, zu mir nach Hause zu gehen?
Benim evime gitmemize ne dersiniz?
Aus diesem Grund halte ich den Satz für schlecht.
Bu yüzden bunun kötü bir cümle olduğunu düşünüyorum.
Dieses Mädchen ist verrückt, haltet euch fern!
Bu kız deli, uzak durun!
Es ist deine Hand, die ich halten möchte. Dein Herz, das ich hören möchte. Deine Lippen, die ich küssen möchte. Und dein Körper, den ich ganz nah an meinem spüren möchte! Ich vermisse dich.
Tutmak istediğim el senin elin.Duymak istediğim kalb senin kalbin. Öpmek istediğim dudaklar senin dudakların. Ve bedenime yakın olmasını istediğim beden senin bedenin. Seni özlüyorum!
Ich kann das nicht ertragen, ich halte es nicht aus.
Bunu çekemem, buna katlanamam.
Ich denke, Sie sollten den Mund halten.
Bence ağzınızı açmamalısınız.
Weißt du, dass ich nichts von einem Menschen halte, der seinen Namen verbirgt?
Adını saklayan adamı ciddiye almayacağımı bilmiyor musun?
Der Moment wird kommen, wo die Unteren ermüden, die Obigen zu halten.
An gelecek aşağıdakiler yukarıdakileri tutmaktan yorulacaklar.
Tom hält heute eine Rede.
Tom bugün bir konuşma yapıyor.
Der Film hat sich getreu an das Buch gehalten.
Film, kitaba sadık kalmış.
Tom hält sich für lustig.
Tom komik olduğunu düşünüyor.
Tom sagte mir, dass er Maria für taub hielt.
Tom bana Mary'nin sağır olduğunu düşündüğünü söyledi.
Apollo hielt Sokrates für den weisesten Mann.
Apollon, Sokrates'i en bilge adam olarak görüyordu.