Was heißt »Eng­lisch« auf Türkisch?

Deutsch/Türkische Beispielübersetzungen

Tom gefällt es, die Untertitel auf Englisch zu lesen, während er Filme auf Englisch anschaut.

Tom İngilizce filmler izlerken İngilizce altyazıları okumayı sever.

Meine Mutter spricht nicht sehr gut Englisch.

Annem İngilizceyi pek iyi konuşmaz.

Sprechen Sie Englisch?

İngilizce konuşur musunuz?

Spricht er Englisch?

O, İngilizce konuşur mu?

Ist Herr Davis nach Japan gekommen, um Englisch zu unterrichten?

Bay Davis İngilizce öğretmek için Japonya'ya geldi mi?

Ich spreche täglich Englisch.

Her gün İngilizce konuşurum.

Her gün İngilizce konuşuyorum.

Wir sprechen alle Englisch.

Hepimiz İngilizce konuşuruz.

Was magst du mehr, Musik oder Englisch?

Hangisinden daha çok hoşlanıyorsun, müzik ya da İngilizce?

Ich kann Englisch sprechen.

İngilizce konuşabilirim.

Ben İngilizce konuşabilirim.

Ich mag Englisch nicht.

İngilizceyi sevmiyorum.

Sprichst du Englisch?

İngilizce konuşur musun?

Englisch ist meine Muttersprache.

İngilizce benim ana dilim.

Englisch ist nicht einfach für mich.

İngilizce benim için kolay değil.

Die meisten Schilder sind auf Englisch.

Çoğu tabela İngilizce.

In Kanada spricht man Englisch und Französisch.

Kanada'da İngilizce ve Fransızca konuşulur.

Entschuldigung, sprechen Sie Englisch?

Affedersiniz, İngilizce konuşur musunuz?

Toshio kann sehr gut Englisch sprechen.

Toshio çok iyi İngilizce konuşabilir.

Wann hast du angefangen, Englisch zu lernen?

İngilizce öğrenmeye ne zaman başladın?

Er spricht Japanisch und Englisch mit Leichtigkeit.

Japonca ve İngilizceyi kolaylıkla konuşur.

Ich führe ein Tagebuch in Englisch.

İngilizce bir günlük tutuyorum.

Letztes Jahr fingen sie an, Englisch zu studieren.

Onlar geçen yıl İngilizce çalışmaya başladı.

Ich spreche viel Englisch.

Ben çok İngilizce konuşurum.

Ich mag Englisch, aber ich spreche es nicht gut.

İngilizceyi seviyorum ama iyi konuşamıyorum.

Du musst Englisch sprechen.

İngilizce konuşmak zorundasın.

İngilizce konuşmalısın.

Ihre Noten in Englisch sind sehr gut.

Onun İngilizce notları çok iyi.

Ich habe ihn oft auf Englisch sprechen hören.

Onu sık sık İngilizce konuşurken duydum.

Sprechen Marsianer Englisch?

Marslılar İngilizce konuşurlar mı?

Wird in Kanada Englisch gesprochen?

Kanada'da İngilizce konuşulur mu?

Sie führt ihr Tagebuch auf Englisch.

Günlüğünü ingilizce tutuyor.

Ich muss Maria in Englisch unterrichten.

Maria'ya İngilizce öğretmek zorundayım.

Ich kann kein Englisch.

İngilizce bilmiyorum.

Ich konnte mich auf Englisch verständigen.

Kendimi İngilizce olarak ifade edebildim.

Gestern habe ich einen auf Englisch geschriebenen Brief bekommen.

Dün İngilizce yazılmış bir mektup aldım.

Englisch ist schwierig, nicht wahr?

İngilizce zordur, değil mi?

Wie sagt man auf Englisch „Firma“?

İngilizcede şirket nasıl söylenir?

Auf diese Weise lernte ich Englisch.

İngilizce'yi böyle öğrendim.

Sprechen wir Englisch!

İngilizce konuşalım.

Tom spricht besser Russisch als Englisch.

Tom, Rusçayı İngilizceden daha iyi konuşur.

Tom, Rusçayı İngilizceden daha iyi konuşuyor.

Ich bin Französin und will mein Englisch verbessern.

Ben Fransızım ve İngilizcemi geliştirmek istiyorum.

Du sollst nur Englisch sprechen.

Yalnızca İngilizce konuşmalısın.

Ich spreche Französisch und Englisch.

Fransızca ve İngilizce konuşurum.

Ich spreche Englisch.

İngilizce konuşurum.

Englisch sprechen ist nicht leicht.

İngilizce konuşmak kolay değildir.

Englisch wird oft als internationale Sprache angesehen.

İngilizce çoğu kez uluslararası bir dil sayılır.

Ich bemühe mich, Englisch zu lernen.

İngilizce öğrenmeye çalışıyorum.

Japanisch ist schwieriger als Englisch.

Japonca, İngilizceden daha zordur.

Ich kann nur Englisch sprechen.

Ben sadece İngilizce konuşabiliyorum.

Tom arbeitet hart, um sein Englisch zu verbessern.

Tom İngilizcesini geliştirmek için çok çalışıyor.

Er hat angefangen, Englisch zu lernen.

İngilizce öğrenmeye başladı.

Englisch ist eine Sprache.

İngilizce bir dildir.

Tom hat sowohl Französisch als auch Englisch studiert.

Tom hem Fransızca hem de İngilizce okudu.

Sie lernt Englisch und Chinesisch.

O, İngilizce ve Çince öğreniyor.

Du sprichst sehr gut Englisch.

İngilizceyi çok iyi konuşuyorsun.

Çok iyi İngilizce konuşuyorsun.

Ist das gutes Englisch?

Bu iyi İngilizce mi?

Ich verstehe Englisch nicht gut.

İngilizceyi iyi anlayamıyorum.

Ich will Englisch sprechen.

Ben İngilizce konuşmak istiyorum.

Tom kann sowohl Französisch als auch Englisch unterrichten.

Tom hem Fransızca hem de İngilizce öğretebilir.

Alessia kann kein Englisch.

Alessia İngilizce konuşamaz.

Die können kein Englisch.

Onlar İngilizce bilmiyorlar.

Deutsch zu lernen war vor gar nicht so langer Zeit genauso wichtig wie Englisch zu lernen.

Yakın geçmişte Almanca öğrenmek İngilizce öğrenmek kadar önemliydi.

Ich lerne in der Schule Englisch.

Okulda İngilizce öğreniyorum.

Auf Zypern spricht man Griechisch, Türkisch und Englisch.

Kıbrıs'ta Yunanca, Türkçe ve İngilizce konuşurlar.

Ich verstehe Englisch zwar, kann es aber nicht sprechen.

İngilizce anlayabiliyorum ama onu konuşamıyorum.

Die Frau liest Englisch.

Kadın İngilizce okuyor.

Mein Englisch ist nicht gut genug, um mein Problem zu erklären.

İngilizcem, sıkıntılarımı açıklamaya yetecek kadar iyi değil.

Türkische Beispielsätze

Übergeordnete Begriffe

Er­öff­nung:

açılış

ger­ma­ni­sche Spra­che:

Cermen dili

Cermen dilleri