Was heißt »sondern« auf Türkisch?
Das Verb »sondern« lässt sich wie folgt von Deutsch auf Türkisch übersetzen:
- ayıklamak
- ayırmak
Deutsch/Türkische Beispielübersetzungen
Ich mag ihn, nicht weil er freundlich ist, sondern weil er ehrlich ist.
Onu kibar olduğu için değil ama onurlu olduğu için seviyorum.
Sie ist nicht nur intelligent, sondern auch hübsch.
O sadece zeki değil, aynı zamanda sevimli.
Nicht nur Jim, sondern auch seine Eltern sind krank.
Sadece Jim değil, annesi ve babası da hasta.
Der Mensch lebt nicht, um zu essen, sondern er isst, um zu leben.
İnsan yemek için yaşamaz, tam tersi yaşamak için yer.
Diese Perlen sind nicht künstlich, sondern echt.
Bu inciler yapay değil, gerçek.
Ich brauche kein Geld, sondern Ihren Rat.
Paraya değil, tavsiyene ihtiyacım var.
Das ist keine Straße, sondern ein Pfad.
O bir yol değil fakat bir patika.
Ich bin nicht nur klug, sondern auch schön.
Ben sadece akıllı değil, aynı zamanda güzelim.
Ben sadece zeki değil, aynı zamanda yakışıklıyım.
Die Universität ist nicht zum Feiern, sondern zum Lernen da!
Üniversite eğlenmek için değil, öğrenmek içindir.
Eigentlich hast du nicht einen, sondern zwei Fehler gemacht.
Aslında, bir değil iki tane hata yaptın.
Ob ich schuldig bin oder nicht, entscheidet nicht ihr, sondern Gott allein.
Suçlu olup olmadığıma siz değil yalnız Allah karar verir.
Sie ist beliebt, und das nicht, weil sie schön ist, sondern weil sie zu jedem nett ist.
Güzel olduğu için değil, herkese nazik davrandığı için seviliyor.
Nicht das Zunehmen fürchte ich, sondern das Nicht-abnehmen-Können.
Ben kilo almaktan değil, kilo verememekten korkuyorum.
Das ist nicht nur deine, sondern auch unsere Aufgabe.
Bu sadece senin değil, bizim de görevimiz.
Nein, das ist nicht meine ältere Schwester, sondern meine Mutter.
Hayır, bu benim ablam değil,annem.
Nein, ich komme nicht aus München, sondern aus Köln.
Hayır, ben Münihli değilim, Kölnlüyüm.
Ein liebender Mensch verzichtet nicht, sondern wartet mit Geduld in der Stille.
Seven insan vazgeçmez; sadece köşede sessizce sabırla bekler.
Er hat nicht nur sich selbst, sondern auch seine Familie finanziell ruiniert.
Sadece maddi olarak kendini değil, ailesini de mahvetti.
Die Aufgabe eines Politikers besteht nicht darin, das Glück der Bürger zu mehren, sondern darin, das Unglück der Bürger zu verringern.
Bir politikacının görevi sadece vatandaşların refahını arttırmak değil aynı zamanda sıkıntıları da azaltmaktır.
Das ist nicht meine Schwester, sondern meine Mutter.
O benim kız kardeşim değil fakat annemdir.
Manchmal ist nicht der Körper müde, sondern die Seele.
Bazen yorgun olan beden değil, ruhtur.
Lasst los, was eure Seele belastet. Loslassen ist nicht anstrengend, sondern wirkt befreiend!
Ruhunuza yük ne varsa ondan kurtulun, bırakmak zor değil bilakis dertlerden kurtarır.
Das Schlimmste ist nicht, wenn man nicht weiß, was man denken soll, sondern wenn man nicht weiß, was der andere denkt, an den man ständig denkt.
Asıl kötü olan neleri düşüneceğini bilmemek değil, bilakis sürekli düşündüğün insanın ne düşündüğünü bilmemektir.
Träume nicht dein Leben, sondern lebe deine Träume!
Hayatını hayal etme, hayallerini yaşa!
Glück findest du nicht, wenn du es suchst, sondern wenn du zulässt, dass es dich findet.
Mutluluğa aradığında değil, onun seni bulmasına izin verdiğinde ulaşırsın.
Wahre Liebe bedeutet nicht, den perfekten Partner zu finden, sondern einen unperfekten als perfekt zu sehen.
Gerçek aşk mükemmel bir eş bulmak değildir, mükemmel olmayanı mükemmel görmektir.
Wir sind keine Menschen, die hier auf der Welt, eine spirituelle Erfahrung machen, sondern wir sind spirituelle Wesen, die erfahren, Mensch zu sein!
Biz burada dünyada manevi bir deneyim yapan insanlar değiliz, daha ziyade, insan olmayı öğrenen ruhsal varlıklarız!
Ich möchte keine starke Frau mehr sein, sondern eine zufriedene!
Ben artık güçlü olmak değil huzurlu bir kadın olmak istiyorum!
Ich will nicht toll aussehen, wenn ich alt bin, sondern glücklich.
Yaşlandığımda hoş bir görünüme sahip olmak istemiyorum, mutlu olduğum görünün istiyorum.
Die besten Dinge im Leben kann man nicht kaufen, sondern sind kostenlos: Freunde, Küsse, Familie, Schlaf, Zuneigung, Lachen, Gesundheit, Liebe und wundervolle Erinnerungen.
Hayattaki en güzel şeyler satın alınamaz bedavadır: Arkadaşlar, öpücükler, aile, uyku, şefkat, kahkaha, sağlık, sevgi ve harika anılar.
Du warst nicht mein Freund, sondern mein Feind.
Sen dostum değil düşmanımmışsın.
Es kommt im Leben nicht darauf an, Glück zu haben, sondern glücklich zu sein.
Hayatta şanslı olmak değildir sayan, mutlu olmaktır önemli olançi.
Die Sehnsucht nach einem geliebten Menschen ist wie Heimweh nach Zuhause. Nur ist es kein fester Ort, sondern der Platz an seiner Seite.
Sevilen bir insana duyulan özlem, yuvaya duyulan özlem gibidir. Sadece bu sabit bir yer değil, onun yanında ki yerdir.
Nicht was du bist, bestimmt deinen Wert, sondern wie du bist, macht dich so wertvoll und einzigartig.
Ne olduğun değerini belirlemez. Nasıl olduğun değerini belirler ve seni eşsiz kılar.
Nicht nur bis Sonntag, sondern bis ins Grab.
Pazara kadar değil, mezara kadar.
Wenn du einmal den Wert allen Lebens erkannt hast, wirst du dich weniger mit der Vergangenheit beschäftigen, sondern dich vor allem darauf konzentrieren, die Zukunft zu erhalten.
Her tür yaşamın değerini anladığında, geçmişi kafana takmakla daha fazla uğraşmazsın artık, bilakis geleceğini muhafaza etmek için kendini ona konsantre edersin.
Alis Absicht war nicht, Weintrauben zu essen, sondern den Weinbauern zu verprügeln.
Ali'nin amacı üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek.
Das Schlimmste, was passieren kann, ist nicht sein Ziel zu verlieren, sondern zu resignieren und sich kein neues mehr zu suchen.
Olabilecek en kötü şey, hedefinizi kaybetmek değil, yılmaktır ve kendinize yeni bir hedef aramamaktır.
Du siehst nicht mich, sondern eine Spiegelung von mir.
Beni değil, yansımamı görüyorsun.
Wir sollen nicht nur essen, sondern auch trinken.
Sadece yemek değil, içmek de istiyoruz.
Der Impfstoff wird nicht in die Blutbahn, sondern in den Muskel injiziert.
Aşı damar içine değil bilakis kas içine enjekte edilecek.